Türk Korku Sinemasında Gore Figürü: Baskın

Türk Sineması yıllar boyu korku filmleriyle haşır neşir olmasına rağmen, bir türlü istenilen kıvamda kaliteli bir iş ortaya koyamıyor. Memleketin kendi içinde hiç de fena olmayan korku hikayelerine karşın, Hasan Karacadağ’ın Dabbe ekolü ile gelen “Cinli Korku Filmleri” sinema salonlarını sarmış durumda. Normalde reklam filmleri çeken ve kendine has tarzını kısa filmleri ile belli eden Can Evrenol, Baskın isimli filmiyle adeta buna dur diyor. Baskın esasında Evrenol’un bir kısa filmi, ancak kısa çok beğenilince bunu uzun metraja aktarıp sinema dünyasına resmen giriş yapıyor. Film, 5 polisin aldıkları bir ihbar ile harap olmuş Osmanlı Karakoluna düzenledikleri Baskın’ı konu alıyor. Cehenneme doğru adım adım gittikleri bu yolculuktaysa işler, tam anlamıyla çığırından çıkıyor.

“Biz bir sanat filmi yapmaya çalıştık ama ortaya çok manyak bir şey çıktı.”

Can Evrenol Baskın’ın söyleşisi öncesi film hakkında böyle demişti. Evet çok haklı, film sizlere tipik bir korku sunmuyor. Yer yer geriliyorsunuz ancak hoplayıp zıplamıyorsunuz, yani korkudan ödünüz patlamıyor. Esasında Baskın, Evrenol’un deyimiyle bulmaca çözmek gibi bir şey. Figür ve çizgi roman sevdalısı olan yönetmen, filmin açılış sahnesinde bunu tamamen belli ediyor. Yer yer kırmızı tonlarının ustalıkla kullanıldığı anlar ise, Dario Argento’nun Suspiria adlı filmini anımsatıyor. Evrenol, filmin en başında ustalara saygı kıvamında ilham kaynaklarının ne kadar iyi olduğunu belli ediyor.

baskın1

Film, 5 polisin bir mekanda erkeklik üzerine yaptıkları sohbet ile resmen başlıyor. Polislerin mekanda kullandıkları argo düzeyi o kadar yüksek ve mide bulandırıcı ki, salondaki bir kadın seyirci bundan rahatsız olup filmden çıkmıştı. Erkeklik, cinsel güç, kadını aşağılama gibi konuların döndüğü bu sohbet esasında bizlere hiç yabancı değil. Çevremizdeki çoğu erkeğin diline dolanan bu sözler, yakın zamanda çıkan ucuz Türk filmlerinde de espri malzemesi yapılmıştı. Evrenol lafını esirgemeden polislere o argo Türklüğü maalesef bahşediyor ve şunu ekliyor ”Duyduğunuz şeylerde bir abartı yok, ben küçükken taksiciler ne diyorsa onu yazdık. Eskiden nasılsa şimdi de öyle” 

Tuhaflıkların daha mekanda baş gösterdiği anlardaysa kurbağalar sizlere kötülüğün geldiğinin sinyallerini veriyor. Mitolojide kötülük olarak simgelenen kurbağalar, başta kilit bir rol hissi verse de esasında çok da önem teşkil etmiyor.

Baskın düz kurguyla ilerleyen filmlerden değil, başı ve sonu az çok belli olsa da ortaları ve kilit konuları belirlemek tamamen izleyicinin elinde olan bir durum. David Lynch hissiyatı veren gizem havası ve Mulholland Dr. & Lost Highway karışımı olay örgüsü ile film, bazen bir rüya bazense paradoks hissiyatı veriyor. Baskın’a giden polislerin yolda birine çarpması ve kaza yapmasıyla beraber ise olayların fitili ateşleniyor. Kaza sonrasında yaşanan olaylar ve mekanı bulmalarına yardımcı olan kısım filmde olmasa da olurmuş, biraz klişe ve zorlama kalıyor.

baskın2

Osmanlı Karakolunu bulan polisler ise cehenneme resmen giriş yapıyor. Tuhaf parçalar, duvarlara çizilmiş manasız ve ürkütücü resimler ile film tam anlamıyla bir stil kazanıyor. Türk korkusunun en büyük yanlışı olan bilgisayar efekti tuzağına Can Evrenol düşmemiş. Mekan ve karakter tasarımları ile film cidden iyi bir sanat yönetiminden çıkmış. Makyajlar ve boyalar leziz, hatta o kadar ki, iyi bir Avrupai korku filmi izliyor hissine kapılıyorsunuz.

Bu ana kadar filmi bolca övdüm ve yer yer övmeye devam edeceğim, ancak Baskın en büyük yanlışını karakola adım attığı anda yapıyor. Polislerimiz filmin başında erkeklik taslarken karakolda gördükleri tuhaf görüntülere karşın hala küfretmeye ve erkeklik taslamaya devam ediyorlar. Çok fazla korkmuyorlar aksine isyan ediyorlar, hal böyle olunca da karakterlerle bağ kurmak bayağı zorlaşıyor. Evet, filmin başındaki ataerkil polis portresi ne kadar iyiyse korkan/ürken polis portresi de bir o kadar yetersiz.

Yorumlar