DC Süper Suçlu Dosyaları : Enchantress

Çizgi roman dünyasıyla sinema arasındaki ilişki gerçekten çok ilginç. Ne A sınıfı karakterler beyaz perde yüzü göremezken, bir senaryo için detay karakteri gerekince hiçbir animasyonda dahi yer verilecek kadar önemsenmemiş kahramanlar filmlerde yer kapabiliyor. Enchantress da bunlardan biri. Wonder Woman’ın solo filminin yeni çekildiğini göz önüne alırsak, insan gerçekten hayret ediyor. İlginçtir, bu tip karakterler için fazla sınır olmadığından çok yaratıcı görsellikle karşımıza çıkabiliyor, beklenti düşük olduğu için filmlerde mihenk taşı etkisi yaratabiliyorlar.

Aslında Enchantress için tam bir “Süper Suçlu” demek doğru değil. Karşımıza iyi yürekli biri olarak da çıkabiliyor. Ancak akli dengesi pek sağlam bir karakter olmadığı için, sağ gösterip sol vurabiliyor. Hani “aklı gidip geliyor” dediğimiz tiplemeler vardır ya? İşte Enchantress, gerçek ismiyle June Moone da onlardan. Üstelik gelip giden kendi aklı bile olmayabiliyor. Hadi açıklayalım.

Sarışın Bir Ressamken Esmer Bir Cadıya Dönüşmek?

Enchantress, ilk kez 1966’nın Nisan ayında, o zamanki National Comics, şimdiki DC Comics’in bilimkurgu ağırlıklı hikayelerini birleştirdiği Strange Comics #187’de gözükür. Buradaki Bob Hanley imzalı hikayeye göre, June Moone güzel bir sanatçıdır. Bu tip hikayelerde, bir karakter genellikle üç yolla belaya bulaşır; uzak bir akrabadan kalan miras, soydan gelen lanet ya da kötü erkek arkadaş seçimi. İşte kafiyeli isme sahip, zavallı June Moone’un derdi üçüncüsüdür; “Haydi sevgilim, şu korkunç şatodaki partiye gidelim,” diyen erkek arkadaşı Alan Dale yüzünden olur her şey. Ama haksızlık etmeyeyim, hadi diyelim ki “Aman ne heyecanlı!” düşüncesiyle öyle bir partiye gittin, “Bakalım burada ne varmış?” diye dehlize girilir mi? June, herhalde sanatçılığından da kaynaklanan bir serüven duygusuyla şatonun gizli bir bölmesine girer, o sırada benzer duyguya sahip başka bir davetli de eski bir gongu çalar ve bum!

enchantress_2

June, eski şatonun derinliklerinden yükselen Dzamor adlı bir varlıkla tanışır ve artık sihirli güçleri vardır. Kahramanımız, edindiği bu güçlerle ilk olarak şatonun duvarındaki bir goblenden fırlayan Minotaur’la savaşır ve onu alt eder (Snyder’ın Sucker Punch’da Babydoll’un ilk dövüşme sahnesini buradan esinlendiğini bile düşündüm). Bu hikayenin çizeri, yani Oz Büyücüsü’ndeki Batı Cadısı’nın yandan yemiş halini tasarlayan ise Howard Purcell’dir. Ama çok da eleştirmemek lazım, kapakta “Switcheroo, witcheroo!” diye tanıtılan bir karakterden bahsediyoruz.

Sarışın ve mavi gözlü June, “Enchantress!” dediğinde siyah saçlı ve kudretli bir mistik varlığa dönüşmektedir (Burada isteyen Selena esprisi yapabilir). Dönüştüğünde aynı kadın olmadığını bilmemiz, karakteri anlamak açısından önemli. June, tamamen başkasına dönüşen çift kişilikli biri haline gelir. Aslında Dzamor’un ona güçlerini veriş nedeni, kötülüklerle savaşmasıdır. Ama ilerleyen zamanlarda işin bu kadar basit olmadığını anlarız; Enchantress her dönüşümde daha da sapıtmakta, June Moone onu kontrol edemeyerek çaresiz kalmaktadır. Sonradan, Enchantress’ın gücünü bir Succubus’tan (özellikle erkekleri kendine bir bakışta aşık edebilecek kudrette bir tür iblis) çektiği ve bu enerjiyi her kullanışında bu dişi varlık tarafından biraz daha ele geçirildiği ortaya çıkar.

İnişli Çıkışlı Çizgi Roman Kariyeri

Enchantress’in orijin hikayesi, DC evreninde mistik güçler taşıyan varlıkların ölümlülere klasik yaklaşımını sergiler; hüküm sözüyle ortaya çıkan kudret açısından Captain Marvel’la, ya da vücudunun ele geçirildiğini göz önüne alırsak Dr. Fate’le benzeşen yönleri vardır. Tek fark, Enchantress’in çok daha önemsiz ve biraz da dengesiz bir karakter yapılarak, senaristlerin hikayeleri ilginçleştirmek için sürekli başvurabileceği bir imdat çekici muamelesi görmesidir. Bu şekildeki ilk “kötü kız” kullanımı, 1980’de The Superman Family serisinin 204 ve 205. sayılarında Supergirl’ün karşısına çıkarılmasıyla gerçekleşir. Bu Supergirl’ün mistik güçleri olan biriyle ilk kapışması değildir, 1984’te çekilmiş filminde de bir cadıyla karşı karşıya gelir (Üstelik onun adı gerçekten Selena’dır!)

enchantress_1

Bunu takiben 1987’de Secret Origins’de, dengesiz yönlerinin kontrol altında tutulması amacıyla Suicide Squad’a katılır. İblis meselesi bu sayılarda ortaya çıkar. Sonra, karakter 11 sene kadar gözden kaybolur. 1999’da Green Lantern ve bir o kadar önemli Day of Judgement serisinde Sentinels of Magic‘in bir üyesi olarak ortaya çıkar. Day of Judgement en azından benim gözümde önemli, çünkü yazarı Geoff Johns.

DC’nin bir karaktere verdiği önemi şöyle açıklayayım; çizgi romanlarda uzun süre kullanılmayan çoğu yan karakter geri döndüğünde, bunca zamandır nerede geçirdiğini açıklayacak türden bir açıklama yapılırdı. Enchantress için bildiğim kadarıyla bu pek az yapıldı, çoğunlukla uğraşılmadı. Ancak bunun karaktere eksisi değil artısı oldu; Enchantress Bronz ve Karanlık Çağ boyunca DC’nin en gizemli kızlarından biri olarak kaldı. Bu gizemlilik, ona New 52’de çok daha merkezi roller verilmesine neden oldu, yukarıdaki orijin hikayesi de -tabii ki- retcon yedi. Resimlerde gözlemleyeceğiniz üzere üç önemli kostüm değişikliği de mevcut.

Bu yazı, "Süper Suçlu Dosyaları" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar