Marvel Süper Kahraman Dosyaları: Punisher

FrankenCastle

Punisher MAX sonrası mini seriler devam ederken Frank Castle Civil War döneminde orijinal Marvel evreninde, Earth-616’da tekrar görünmeye başladı. Captain America’nın safında yer alan Castle, daha sonra World War Hulk ve Secret Invasion serilerinde de küçük rollerde yer aldı. Fakat sonra çok saçma bir şey oldu…

punisher-franken-castle

Dark Reign serisinde Wolverine’in oğlu Daken tarafından birkaç uzvuyla birlikte kafası da kesilerek öldürülen Frank Castle, vampir Mobius tarafından Frankenstein türevi bir yaratık olarak hayata döndürüldü(!). Yeni formuyla Monster Metropolis denen bir yaratık şehrinde yaşayanlara yardım eden Castle, serinin sonunda tekrar insan formuna döndü. Ancak serinin ne kadar tuhaf olduğunu anlata anlata bitiremem. Ön yargınızı aşıp okuyunca güzel bile gelebilir (mi acaba?). Nasıl Punisher MAX serisi, Punisher’ın başına gelen en iyi şey ise, bu seri de en tuhaf şey olmuştur!

Punisher’ın Frankencastle macerasından sonra mini serileri devam etmiştir. Marvel Now! sırasında bir dönem Red Hulk’un kurduğu Thunderbolts’a dahil olmuş, Original Sin’de ve Secret Wars olaylarında da rol almıştır.

Sinema ve Dizi Uyarlamaları

Frank Castle karakterini ilk beyaz perdeye taşıyan oyuncu, Dolph Lundgren’dir. 1989 yapımı filmin senaryosu, süper kahraman filmleri evreminin orta karar dönemlerine denk gelir. Yani çizgi romanlardaki karakter orijin ve hikayelerini görmezden gelerek sadece isim hakkını kullanmaya yönelik yapımlardır bunlar. Bunu yazdığım için benden nefret edebilirsiniz, ama Tim Burton’ın aynı yıl çektiği Batman’i de çok orijinal bir yapım olduğunun altını çizerek bu kategoriye dahil ediyorum (Belki bu konuda bir yazı kaleme alırım bir ara).

Konuya dönecek olursak, filmde Punisher’ın orijini aşağı yukarı aynıdır. Ancak bu sefer bir savaş gazisi değil, eski bir polis memurudur. Muhtemelen karakterin o dönemlerde büyük sükse yapan Sylvester Stallone’nin Rambo’sunu andırmaması için böyle bir değişikliğe gidilmiştir. Hikayeye göre Punisher mafyayı canından bezdirmiştir. Bu durum, emekli olmuş ünlü gangster Gianni Franco’yu geri dönmeye zorlar ve olaylar gelişir.

Açıkçası Dolph Lundgren’in Punisher’ı canlandırmak için iyi bir seçim olmadığını düşünebilirsiniz. Ancak o dönemler süper kahraman filmlerinin de pek parlak olduğu söylenemez. Kaldı ki, Rocky IV (1985) ve Universal Soldier (1992) gibi çocukluğumda çok sevdiğim filmlerde kötü adam oynamaktan çekinmemiş, hatta şimdilerde insanların burun kıvırdığı Masters of the Universe’te He-Man’i canlandırmış bir aktöre kendi adıma sempati duymamam imkansız! Her şey bir yana, Lundgren’in The Punisher’ı, süper kahraman filmlerinin evrimini gözlemlemek adına mutlaka bir kere izlenmesi gereken bir film.

punisher-dolph-lundgren-thomas-jane

İlk filmden pek randıman alınamadığı için Frank Castle’ın bir sonraki beyaz perde macerası için 15 yıl geçmesi gerekmişti. Sonunda 2004 yılında Deep Blue Sea (1999) gibi ortalamanın bir iki tık üstü (ya da altı) filmlerde rol almış bir oyuncu olan Thomas Jane’in başrol aldığı bir The Punisher daha çekilir. Punisher’ın bir savaş gazisi olduğu gerçeğini bir türlü içine sindiremeyen Hollywood, bu kez kez Frank Castle’ı bir suç örgütünün içine sızmış bir FBI ajanı olarak karşımıza çıkarır (Gerçi filmde Castle aynı zamanda eski Delta Force üyesidir ama, nedense FBI ajanı yönü gözümüze sokulur). Ancak gizli kimliğini öğrenen Howard Saint (John Travolta) ailesini öldürterek intikam alır.

Şimdilerde The Expanse adlı diziyle tekrar gündemde olan Thomas Jane’in fiziksel yapısı ve hüzünlü yüz ifadesiyle başarılı bir Punisher canlandırdığını söyleyebiliriz. Ancak filmin senaryosunun Thomas Jane’in diğer filmleri ayarında olduğunu belirtmeden de geçemeyeceğim. Ancak Jane’le ilgi bir diğer Punisher anekdotu, 2012 yılında Phil Joanou tarafından çekilen Dirty Laundry isimli bir kısa filmde bir kez daha Punisher’ı canlandırmasıdır. Epi topu 10 dakika süren film, bence 2004 filminden çok daha etkileyicidir. Hemen yukarıda paylaştım, mutlaka izleyin!

2004 yapımı filmin devamı çekileceği, gösterime girdikten birkaç ay sonra duyurulmuştu. Hatta Thomas Jane’in bir kez daha Frank Castle’ı canlandıracağı söyleniyordu. Ancak filmin yapım süreci uzadıkça uzadı ve ancak 2008 yılında Punisher: Warzone adlı film gösterime girebildi. Ancak başrolü King Arthur’daki (2004) Dagonet ve Rome (2005-2007) adlı efsane dizide canlandırdığı Titus Pullo karakterleriyle zihnimde iyi bir yer eden Ray Stevenson kapmıştı. Aslında ilk film için de düşünülmüş olan Stevenson, film için gerçekten çok iyi hazırlanmıştı. Tüm Punisher MAX serisini okumuş ve gerekli askeri eğitimi almıştı. Filmin genel havası Punisher MAX serisini yansıtacak şekilde tasarlandığı için, Ray Stevenson’ın söz konusu serinin kapaklarındaki illüstrasyonlara olan benzerliği avantaj olarak kullanılmıştı. Gerçekten çizgi roman kapaklarından fırlamış gibi duran Stevenson’a baktığınızda (Tabi teşrif edip Punisher MAX serisini okuduysanız) “Evet! İşte bu Frank Castle’ın ta kendisi!” diye düşünüyordunuz.

Ancak Punisher MAX serisindeki aşırı şiddet ve kara mizah maalesef filme çok iyi yansıtılmadı. Yanlış anlaşılma olmasın! Film kesinlikle popcorn eşliğinde izlenesi, eğlenceli bir aksiyon filmi. Ancak 80’ler sonu aksiyon filmlerinden kalma konusu ve şiddet sahnelerinin neredeyse komedi kıvamına getirilmesiyle, kelimenin tam anlamıyla bir çuval incir berbat edilmiştir. Filmde eğer ki Punisher MAX serisinin yaratıcısı Garth Ennis’in kara mizahlı hicivleri yansıtılabilseydi (denenmiş, ama yeterli olmamış maalesef) bence bu filmin devamı da çekilirdi. Şimdilerde en başarılı Marvel filmlerinden biri olarak da anılabilirdi. Yine de mutlaka bir kez izleyin derim.

punisher-ray-stevenson-jon-bernthal

Gelelim bu dosyayı hazırlamama vesile olan diziye. Bildiğiniz ya da bilmediğiniz gibi, Marvel Comics’in Netflix’te temellerini attığı mükemmel bir dizi evreni var! Daredevil‘la başlayıp , Jessica Jones‘la devam eden seriler, Luke Cage ve Iron Fist’in de eklenmesiyle genişlemeye devam edecek. Daredevil’in ikinci sezonu Mart 2016’da, yani bu yazıyı yayınladığımız hafta gösterime girecek. Sezonda Daredevil’a eşlik edecek karakterlerden biri de Punisher!

Punisher’ı canlandırması için The Walking Dead dizisindeki Shane rolüyle tanıdığımız Jon Bernthal’ın seçildiğini duyduğumda açıkçası bir süre ne düşüneceğimi bilememiştim. Zira kafamdaki Punisher görüntüsü hem Punisher MAX kapaklarındaki illüstrasyonlarla, hem de Ray Stevenson’ın sert hatlı suratıyla o kadar özdeşlemişti ki, Bernthal’ın kocaman kulakları ve muhtemelen 3-4 kere kırılmış yamuk burnunu gözümün önüne getirdiğimde yüzümü buruşturuyordum (Evet, arada sırada hayata şekilci bir domuz gibi baktığım doğrudur). Ancak Bernthal’ın The Walking Dead’te canlandırdığı Shane karakterini düşününce Frank Castle’la birçok ortak noktası olduğuna karar verdim. Shane de tıpkı Frank Castle gibi, aykırı şeyler yapıp daha sonra bunu kafasında bir şekilde rasyonalize etmeye çalışan bir karakterdi. Sonrasında yaptıklarıyla yüzleştiğinde ise yaşadığı içsel çatışmaların mimik ve davranışlarına yansıması Jon Bernthal tarafından bence kusursuz canlandırılmıştı. Bu analizin ışığında Daredevil ikinci sezonda izleyeceğimiz Punisher’ın harika bir yorum olacağını düşünmek hiç de yanlış olmaz.

Punisher ve Nick Fury

Punisher’ın başrol aldığı birçok bilgisayar oyunu mevcut. Özellikle 2005 yılında Volition adlı yapımcı firmanın yayınladığı Max Payne tarzı oyunun ilgi çekici olduğunu söyleyebilirim. Oyunda araştırmalarınız sırasında sorguya çektiğiniz kişileri “konuşturma” taktikleriniz gerçekten çok yaratıcı(!).

Earth-616 Nick Fury'si zenci değil, beyazdır. Sadecefilmlerden tanıyorsanız Fury'yi "Kim bu herif?" diye sormayın.

Earth-616 Nick Fury’si Afro Amerikan değil, beyazdır. Sadece filmlerden tanıyorsanız Fury’yi “Kim bu herif?” diye sormayın.

Ama bu başlığı asıl açma sebebim; 1993 yılında Capcom’un yayınladığı The Punisher adlı oyundur. Capcom’un dövüş oyunlarıyla ortalığı kasıp kavurduğu 90’larda, Cadillacs and Dinosaurs’la aynı ay yayınlanan bu oyunu hatırlayan var mı? İki kişilik oynanabilen oyunda bir oyuncu Punisher’ı, diğeriyse Nick Fury’yi canlandırıyordu.

Hayaller Kahraman, Gerçek Anti-Kahraman

Son olarak şunu itiraf edeyim: Ben Punisher’ı çok sevmem. Bana göre kahraman dediğiniz Spider-Man’dir, Cyclops’tur. Ama şu da bir gerçek ki; Punisher hayal ettiğimiz değil, hak ettiğimiz kahramandır. Burnuna kadar pisliğe batmış bir dünyada ister istemez tıpkı “Punisher MAX serisinde yaptığı gibi 2 bin pisliği temizlese fena mı olurdu?” diye düşünmeden etmek çok zor.

Bu yazı, "Süper Kahraman Dosyaları" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar