Being Human: Fantastik Olmayan Fantastik Dizi
Yine bir İngiliz ve yine bir BBC dizisi ile buradayım. Geçen haftalarda BBC dizilerinden başka bir şey izleyemediğimi söylediğimde ciddiydim. Ama bilerek seçmiyorum tabii, sonradan öğreniyorum. Bu seferki dizimiz 2008-2013 yılları arasında yayınlanan Being Human. Ama Russel Tovey, Aidan Turner ve Lenora Crichlow’un sevimlilikleriyle donatılmış bir İngiliz dizisi olan Being Human. Amerikan versiyonu gibi (kötülemek istemezdim ama kötüleyeceğim) Twilight’tan bozma karakterleri ve konusu yok anlayacağınız. Yapımcılığını da Doctor Who’nun da birçok bölümünün yönetmenliğini yapan Toby Whithouse üstleniyor. Tüm bunları İngiliz versiyonu mükemmel olduğu için söylemiyorum. Tabii ki hataları var, ama bu hataların arasında daha fazla izlensin diye yanlış bir kitleye hitap etmek yok.
Dizide aynı evde, birbirlerine destek olarak yaşamlarını sürdüren Annie (Lenora Crichlow) bir hayalet, George (Russel Tovey) bir kurtadam ve Mitchell (Aidan Turner) bir vampirdir. George ve Mitchell, kendilerini gözlerden ve beladan uzak tutmak için basit bir iş seçip Bristol’de bir hastanede hademelik yaparlar. Bir bakıma bu durum onlara avantaj da sağlar. Özellikle vampirlerin ölüme terk ettikleri insanlar bu hastaneye getirilir ve Mitchell o vampirlerden tamamen farklı bir kafada olsa da (akrabalar sonuçta kan çekiyor), her iki tarafı da korumaya çalışır. Dizide tabii yine vampirler kurtadamlardan nefret ediyordur ve George da sürekli ezilen taraf oluyor bu durumda.
Vampirler Bristol’de bir çeşit sistem kurmuşlar ve devletin parçası olup cinayetleri ortaya çıkarabilecek her kuruma sızmışlardır. Bazılarını parayla, bazılarını da çıkar ilişkisi ile susturmayı başarırlar da. Özellikle emniyet, neredeyse tamamen vampirlerin elindedir. Tabii, bu durumda en büyük pay dünyadaki insan-vampir oranını vampirlerin lehine bozmaya çalışıp bir çeşit devrim yapmak isteyen Herrick isimli polistedir. Herrick, Mitchell’ın eski arkadaşı-yeni düşmanıdır ve tabii yenilmeye mahkumdur. Buraya kadar tamam ama diziye konu edilen kısım aslında bu kadar basit değildir. Klasik ve klişe kurtadam-vampir, vampir-insan, iyi vampir-kötü vampir çatışmasının kesinlikle dışına çıkılıp gri renkli karakterlerle dizi yürütülür. Kimse iyi de değil, kimse kötü de değil.
Herrick’in de dediği gibi “Vampir olmak insanların kişiliğini değiştirmez”, sadece insanların içlerinde bulunan canavarı özgür kılar. Dizide vampir ve kurtadam olayına yeni bir bakış açısı ve fazlasıyla gerçekçi bir bakış açısı getirilir; bir teoriye göre vampirler ve kurtadamların dnalarında bulunan bir bozulmadan dolayı o haldedirler ve belki de iyileşmeleri mümkündür. Aslında bu bakış açısı toplumdan farklı olanları dışlamak için söylenen bir kalıptan başka bir anlama gelmiyor dizide konuşulanlara gerçekten kulak verdiğiniz zaman. Zaten vampirler ve kurtadamlar dizide “azınlık” olarak ele alınıyor ve eğer insanlardan saklanmazlarsa nesillerinin sonunun gelebileceği ve köleleştirilebilecekleri üzerinde duruluyor. Eski bir tarihte, kilisenin vampirlere eziyet ederek korkunç şekillerde ölüme mahkum ettiklerinden de bahsediliyor zaten. Ama dizide, adının da Being Human olmasından anlayabileceğimiz gibi bazen insanlar, doğaüstü yaratıklardan çok daha vahşi yaratıklara dönüşebiliyorlar ve dolayısıyla insan olmanın anlamının, sivri dişlerinizin ya da fazladan kıllarınızın olmasıyla ölçülemeyeceği sık sık tartışılıyor. Sistemde yer alan önemli insanların da sistem ile birlikte çöküşüne ve toplum katmanlarının çürümesine çokça gönderme yapılıyor.
Being Human, sanki korku filmleri karakterlerine ve yine küçük yaştaki kitlelere hitap eden fantastik dizilere savaş açmış gibi davranış gösteren bir dizi. Zaten söylenene göre Buffy The Vampire Slayer kıvamında olması için yazılmış ve bir bakıma bu konuda başarılı görünüyor. Tabii, BTVS gibi çok fazla aksiyon içermiyor. Gerçekçi olması meselesi de burada ortaya çıkıyor. Dönüşen vampirler, kurtadamlar bir anda dövüş ustası olmuyor, dünyadaki tüm kötülere savaş açma ya da insanları koruma gibi kahramanca davranışlar da sergilemiyorlar. Aynı şekilde sevimli hayaletimiz Annie de bu durumda. Annie, sürekli filmlerde ve dizilerde izleyiciye lanse edilen şekilde korkutucu bir ruh değil. Tam tersi size durmadan çay kahve servisi yapan; korktuğunda, üzüldüğünde ağlayan, arkadaşlarının derdini dinleyen, sürekli yanlış kişilere aşık olan ve “öbür taraftakilerle” sorun yaşayan bir hayalet. Being Human evreninde, ölen birisinin eğer dünyada yarım kalmış bir işi varsa, diğer tarafa geçemiyor ve yarım kalmış işi yüzyıllar sürse de bunu çözmek zorunda oluyor. Amacını gerçekleştirdiği zaman ise ona bir kapı açılıyor ve o kapıdan geçip öbür tarafa geçmesi gerekiyor. Ama Annie, tabii ki defalarca onun için gönderilen ruhlara rağmen kapıyı kapalı tutmayı başarıyor. Bu tür fantastik işlerinden arta kalan zamanlarda da temizlik yapıyor, televizyon izliyor. Onu, nişanlısının öldürdüğünü öğrenene kadar da tam bir saf genç kız gibi (ya da hayalet gibi) nişanlısı Owen’a eş olma hayaliyle orada bulunuyor.
George’a gelirsek eğer; ayın bir günü dolunayda kurtadam olan ama geri kalan günlerinde gayet sıradan hatta nerd bir insan olan George, dizinin komedi unsurların birisi aslında. Kurtadam olduğu zamanlar haricinde, karıncaya bile zarar veremeyecek biri olan ve kimseye söz geçiremeyen George’un aşk acısı çektiği zamanları görmeniz bile dizi boyunca gülmeniz için en büyük sebep olabilir. O bu sorunlarda boğuşurken eve gelen dertli Mitchell’a bulaşık eldiveni hakkında nutuk çekmeleri ve ardından neden Oprah dizisinin gününü değiştirdikleri hakkında yaptıkları tartışmayı izlerseniz eğer, neden bu dizinin çok da fantastik bir dizi olmadığını anlayabilirsiniz. Tamamen insani duygular ve günlük yaşam üzerine odaklanıldığı için geri kalan şeyler bir süre sonra boşunaymış gibi gelebiliyor. Evde yemek yapan, işte hademelik yapan bu tayfamız hiç dövüş tekniği bilmeden gayet akıllarını kullanarak devrimci vampir Herrick’e iki dakikada savaş açıyorlar.
Bu kısım biraz izleyicinin sinirini bozmuyor değil. Elinizde bir vampir, bir kurtadam ve bir de objeleri hareket ettirebilen hayaletiniz var. Neden bu savaşı epik hale getirmiyorsunuz? Cevap gelmiyor, dizimiz insan odaklı hayatına devam ediyor. Mitchell, Bristol’ün sokaklarında yaşamaya başlayan vampirleri toplayıp sanki alkol bağımlıları için rehabilitasyon yapıyormuş gibi kan bağımlıları için rehabilitasyon toplantıları yapıyor. Bu işi gayet ciddi de yapıyorlar, aynı alkoliklere yapıldığı gibi vampirlere başarabilecekleri konusunda ultimatomlar veriliyor. Biz de “Neler oluyor?” demekten ve ağzımız açık bir şekilde izlemekten ileriye gidemiyoruz. Yani kısaca dövüş kulübünden çıkma gizemli, karizmatik, yakışıklı yaratıklarla; güzel kızlar ve anlamsız edebiyat kasılan aşklar yok. Komşularıyla iyi geçinmeye, arkadaş edinmeye çalışan, para kazanıp ev sahibi olmak aile kurmak, dünyaya ayak uydurmak isteyen az fantastik yaratıklarımız var. Dediğim gibi aksiyon son derece az, ama olduğu yerde de son derece sert ve vahşi hatta mide bulandırıcı şekilde ekrana aktarılıyor. Yine belirli bir kitleye hitap etmek için cinsel ögeleri, vahşiliği azaltan yapımların aksine, dizi şiddete yer verdiğinde dozu sonuna kadar artırarak yerinde bir karar alıyor.