Yüce Tanrı Pan: Gerçeklik Böyle Bir Şey mi?

Korku edebiyatı başlığı altında son zamanlarda çok fazla aktörün piyasada yer aldığını görüyoruz. Özellikle genç okurların tercihleri hep bu yeni, modern yazarlar lehine oluyor. Josh Malerman, Wulf Dorn gibi isimler son zamanlarda sıkça okunan korku-gerilim yazarları arasında. Ancak bu türün klasiklerinden, öncü ve en başarılı yazarlarından haberdar olan okur sayısı artmak yerine sabit kalıyor. Yeni yazarlara laf etmek içi değildi yazdıklarım. Lakin bu türün geçmişinde çok sağlam isimlerin yer aldığından haberdar olmak hiç fena olmazdı.

Bilenlerin ancak Edgar Allan Poe ve H. P. Lovecraft isimlerini duyduğu, söz konusu öncü yazarlardan Arthur Machen ismi pek fazla bilinmiyor. Kendisi bu saydığım iki isimden önce bu türde eserler vermiş bir yazar. Mesela bu yazının konusu olan ve ismini söylediğim zaman aynı adlı filmi ile aklınıza gelecek kitabın yazarı ta kendisi. Yani Yüce Tanrı Pan, sanıyorum yazarın en başarılı kitabı.

Gerçekliğin Ötesine Bakmak

“Yaşadığımız dünya sadece bir yanılsama, dahası da var.”

Bu fikir çok sık karşımıza çıkar. Özellikle bilimkurgu türündeki dizi, film ve kitaplarda maruz kalmaya alıştığımız bir düşünce. Hele ki Matrix ve türevi filmlerden sonra iyice aşina olduk. Bu yazıda hakkında konuşacağım kitabın konusu yine bu düşünce etrafında şekil alıyor.

Deli bilim adamı kimliğine tam uyan Dr. Raymond yıllarca süren araştırmaları sonunda nihayet amacına ulaşmaya çok yakındır. Hayatını adadığı o büyülü ana çok az kalmıştır. Yaşadığımız ve algıladığımız dünyanın ötesine, gerçekliğin ta kendisine şahit olmak ya da “Yüce Tanrı Pan’ı görmek” için artık her şey hazırdır. Söz konusu tecrübe ve deneyime tanıklık etmesi için yakın arkadaşı Clarke isimli bir beyefendiyi laboratuvarına davet eder. Kendisi ve arkadaşı üzerinde değil de genç bir hanım üzerinde deneye başlar. Hayatının araştırması sonunda meyvelerini verir…

Ya da o öyle zannetmeye başlar. Zira o gece her ne olduysa kimse, Londra gecelerinin o eski huzurunu devam ettirdiğini söyleyemez. Zira o huzurlu geceler esrarengiz olaylara tanık olur. Özellikle bir kadının etrafında koyulaşan gölgeler olayları iyice içinden çıkılmaz ve bir o kadar korkutucu hale sokar. Her geçen gün açıklanamaz olaylar birbiri ardına gelişir. Olaylar gittikçe felaket boyutuna yaklaşır…

Yüce Tanrı Pan, gerçeklik denen şeye karşı takınılan en cesur tavır, atılan en düşüncesiz adım. Ancak sonuçları kimsenin hayal edemeyeceği düzeydedir.

Arthur Machen

Tedirgin Edici…

…demek az kalır. Okuduğum sıralarda kesinlikle huzursuz hissetmeme neden olan bir kitaptı. Yazarın kullandığı kelimeler, anlatımındaki yoğunluk gibi nedenleri bir kenara koyalım. Seçtiği konu itibari ile yeterince rahatsız edici olmayı başarıyor. Özellikle belli bir yerden sonra ana karakter gibi görünen Villiers karakterinin dahil olduğu kısımlarda hikaye gittikçe gergin bir hal alıyor.

Hikayeye dahil olmak demişken kitap tek bir bütün halinde başlayıp bitmiyor. Birbirine bağımlı hikayeler dizisi şeklinde okuyoruz. Her bir bölüm kendi içerisinde bittikten sonra akabinde gelişecek olaylara kapı aralıyor. Sabit olan birkaç karakter harici görünüp kaybolan ama kurguyu daha ileriye taşıyan yan karakterler mevcut, görevlerini hakkıyla yerine getiriyorlar. Villiers ve bütün Londra’ya kabus gibi çöken kadın karakterimiz etrafında gelişen ardışık, açıklanamaz olaylar dizisi her bölümde iyice sarpa sarıyor. Bunda, aksiyon sahneleri, kovalama bölümleri vs. etkisi yok. Aksine oldukça durağan bir metin. Zaten sorunda burada, akıştaki yoğunluk ve acelesiz anlatım olayların gerginliğini arttırıyor. Her şey çok “masum” bir deney ile başlıyor ve o noktadan sonra işler akıl almaz derecede kötüye gidiyor.

Kitap deli doktor literatürüne bir diğer örnek. Daha önce bu sayfalarda yer verdiğimiz Su Adamı ve Doktor Moreau’nun Adası kitaplarını okuyanlarınız neden bahsettiğimi biliyorsunuz. Ya da en basiti Doktor Jekyll durumu. Kendi arzuları ve gözü dönmüşlüğü uğruna ne insan yaşamını ne de doğal düzeni hiçe sayan bilim adamı meselesi. Hem bilimkurgu hemde korku edebiyatının en sevdiği kötü karakter tiplemelerinden biri de bu bilimin ardından iş çeviren kimlikler. Zira her dönemde kendisine yer bulması mümkün tipleme. Bu arketip için zaman fark etmez, istediği kötülüğü -ya da kendince gerekliliği- gerçekleştirmek için bilime sırtını dayamaktan çekinmez. Burada da Dr. Raymond rolün gereklerini hakkıyla yerine getiriyor. Yıllarca sürdüğünü söylediği araştırmaları uğruna genç bir kadının hayatını hiçe sayıyor. Akabinde neler olacağını hiç düşünmediğini tahmin etmek güç değil. Kendi çılgınlığı içinde boğulmak pek tabi ki kaderi.

Gerçek Dünya?

Kitabın ilk sayfalarında deli doktorumuzun amacını haklı göstermek için sarf ettiği bazı kelimeler fazlasıyla dikkat çekici. Burada, içinde yaşadığımız dünyanın kesinlikle gerçek olmadığı, insan gözünün göremediği zihninin algılayamadığı başka bir dünyanın var olduğunu savunuyor. Bambaşka bir gerçeklik, bizimle beraber yaşıyor ancak biz ondan habersiz durumdayız. Çünkü ne görüş gücümüz ne kavrayışımız ona ulaşmaya yetmiyor. Başka bir alemden ve onun bambaşka sakinlerinden söz ediyor. Yüce Tanrı Pan’dan…

Bu farklı gerçeklik, bilinmeyen alem durumu için yazar içinde yaşadığımız gerçekliği kullanıyor. Lovecraft misali tanrıları veya varlıkları suyun derinliklerinde ya da gökyüzünün ulaşılmaz uzaklıklarında saklamıyor. Bizim bilmediğimiz inançlara, dinlere ömrünü adamış insanlardan, kiliselerden bahsetmiyor. Bunun kıyısından döndüğü birkaç yer var ancak Arthur Machen, yaşadığımız anı kullanmayı tercih ediyor. Eh, bu daha tedirgin edici olan taraf tabi. Bunu bilmeden yaşamakta sorun yok ancak hikayenin karakterleri haliyle bu bilgiye ulaşıyorlar ve o noktadan sonra hayatları resmen zindan oluyor. Kurguya göre adeta bir perdeyi aralamak, bambaşka bir varlık aleminin kapısını açıyor.

Akıllara şu geliyor haliyle; insanın en büyük korkusunun kaynağı yanı başında olabilir mi?

Sonuçta

Sanırım gotik yazın hala eski usta isimlerin tekelinde. Açıkçası Lovecraft, Poe, Chambers, Stoker, Machen gibi yazarlardan sonra yeni dönemde bu türde iyi eser bulmakta zorluk çektiğimizi düşünüyorum. Korku ve gerilim konusunda ürün bulabilmek kolay iken gotik başlığındaki isimler üç aşağı beş yukarı aynı. Yeni dönem okur alışkanlıkları neticesinde mi bu durumda veya iyi kitap yazılamıyor mu, bu başka bir tartışmanın konusu. Ancak fırsat buldukça bu isimlerin kitaplarını tüketmekten geri durmamak gerektiği aşikar.

İthaki Yayınları, bilimkurgudan sonra korku, tuhaf kurgu ve alt başlıklarına ait başarılı eserlerden Karanlık Kitaplık hadisesini başarıyla sürdürüyor. Şimdiye dek serinin yarısına yakın okudum, gayet iyi gidiyor. Yüce Tanrı Pan ise bu seriye resmen cuk oturmuş, olmasaydı olmazmış.

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar