Automata – Evrimleşen Robotlar Bu Sefer İnsanlığı Yok Etme Derdinde Değil!

“Bize hala robot mu diyorsunuz? O halde bu çıkarım sizleri de doğrudan ‘maymun’ yapar… Şiddet düşkünü, zararlı maymunlar!”

Gabe Ibanez’i bilmeyenler için kısaca hatırlatmakta fayda var; kendisi 2009 yılında kamera arkasına geçtiği ve gerilimseverleri tam ortadan ikiye bölen Hierro ile hayatımıza girmişti! 5 yıllık kallavi bir aradan sonra Ibanez, hem yönettiği hem de senaryosuna mürekkep damlattığı bir bilim kurgu filmiyle geçiyor karşımıza! Üstelik bu sefer, öykü anlatıcılığı konusundaki nitelikleri hakkında şüpheye düşenlerle de barışmaya niyetli gibi görünüyor!

Automata, bilim kurgu janrıyla akrabalık bağları tahmin edeceğiniz üzere fazlasıyla sıkı bir film! “İnsanların emirlerine itaat etmeyi reddeden robotlar”  üst başlığıyla Asimov’un I,Robot’unu fazlasıyla anımsatsa da, etkilenim noktaları çok daha fazla! Neil Blompkamp’ın yeni nesil bilim kurgu sinemasına başarıyla yedirdiği grafik estetiğini alıp, Surrogates, Blade Runner, Mad Max ve hatta biraz da Chan wook-Park’ın teknoaşk güzellemesi I Am A Cyborg But That’s Ok filmiyle beslerseniz eğer, Automata’nın kaba matematiğini rahatlıkla yakalayabilirsiniz!

automata1

Gel gelelim, genç yönetmen Ibanez’in yarattığı toz ve is içindeki dünya tasvirinde isyan eden robotlar, Matrix ya da Terminator serilerindeki ağabeyleri kadar hırs düşkünü değiller neyse ki! Her şey, isyan bayrağının çekildiği ilk emir ile başlıyor. İnsanların emirlerine itaat etmeyi reddeden robotlar, birer birer bu bencil, şiddet düşkünü ve fazlasıyla zararlı yaşam formuna sırt çevirmeye başlıyorlar. Fakat ortada ne bir robot klanı ne de insanlığı yok etme derdinde olan üstün silahlarla donatılmış metal kafalar var! Buradaki robot dostlarımızın tek derdi, günden güne yozlaşan insanların kirli dünyasından paçayı sıyırabilmek!

Robotların isyanına yakından tanık olan kişiyse, aynı zamanda bir nevi teknik destek ajanı diyebileceğimiz Jacq Vaucan oluyor. Vaucan, ilk etapta robotların tertipledikleri isyanın ipuçlarını toplayıp, bunu mevcut bir yazılımsal bir aksaklık olarak değerlendirirken; bir anda kendisini küçük bir isyancı robot kafilesinin içinde buluyor! Bu sayede, robotların da insan ırkına bakış açısını öğrenmeye başlayan Jacq; isyanın bir saldırı ya da yok etme amacı değil tamamen bir “reddediş” niteliği taşıdığının farkına varıyor!

Ibanez, her ne kadar hem anlattığı öykünün çıkış noktası hem de yarattığı negatif fütüristik atmosferle; bilindik bir teknofobi taşlaması yapacağının sinyallerini verse de; Automata için, parmağını bandırdığı konu açısından biraz farklı bir noktada duruyor diyebiliriz. Bu defa insanların karşısına onları ele geçirmek ya da köle yapmak için dikilmiş “öcübotlar” yok mesela! Hatta ve hatta Ibanez’in metalik ucubelerinin yegane amacı kendilerini var etmekten ziyade; paslanıp çürümek ya da yok olup gitmek gibi görünüyor! Kesinlikle baskın değiller ve sadece köşelerine çekilmek istiyorlar. Hatta onlar için, “çakraları açılmış metal yığınları” yakıştırması yaparsak, eminim ki terbiyesizlik etmiş olmayız. Ibanez’in duyarlılık timsali robotları bu açıdan da Blompkamp’ın District 9’ındaki “mazlum uzaylılar” ile uzaktan akrabalar. Diğer yandan Asimov’un cevval robotu Sonny’den daha sakin hatta neredeyse nihilistler(!).

automata2

Gelelim filmin makyaj kısmına! Malumunuz Antonio Banderas’ın yeni imajından bahsedip de, bilimkurgu sinemasında son yıllarda yaşanan “dazlak akımından” söz etmemek olmaz! Son olarak Elysium’da Matt Damon’ı kurban ettiğimiz bu akımın yeni müridi Banderas! Son yıllarda aksiyon sinemasına ara veren fakat The Expendables 3 ile birlikte, zıpkın gibi bir dönüş yapan emektar aktör, Automata’da kendisinden beklendiği gibi deli fişek bir robotsavar olarak çıkmıyor karşımıza belki ama Ibanez; Banderas’ın yeni imajını, filmin görsel kompozisyonuna birebir oturtmayı başarıyor!

Ibanez ve senaryoda kalem oynatan saz ekibi, bu başkaldırı öyküsünün temellerini fazla aşındırmak yerine öyküyü hemen hemen gerçek zamanlı bir şekilde perdeye taşıyor. Yani janrın en sevdiği klişelerden biri haline gelen, global şirketlerin mevcut kaynakların iliğini kemiğini sömürme mefhumunu çok da fazla eşelemiyor. Olayların öncesine dair uzun uzun gevezelikler de yapmıyor. Bunun yerine ellerindeki kıt bütçeyi ve halihazırda alıcısı bulunan “işler” bir konuyu, topu hızla çevirerek paslıyor izleyiciye. Yine de eldeki materyalin esnekliği, bu post apokaliptik maratonda yer yer nefesinin teklemesini engelleyemiyor ne yazık ki!

Son tahlile Automata, türün hazmedilmesi kolay örneklerinden biri olarak gösterilebilir. Ele aldığı konuyu dallandırıp budaklandırmadan servis eden; zengin olmasa da şık bir bilim kurgu mahsulü var önümüzde! Türün meraklılarının ellerini bu kum dehlizine daldırabilmeleri için yeterli bir sebep bence!

Yorumlar