Psikolojik Baskıdan Yemek Yiyememek: Sofra Sırları

Merhaba sinemaya ve güzel yemeklere aç olan arkadaşlar. Bu haftaki konuğumuz Demet Evgar’ın baş rolünde olduğu, Ümit Ünal tarafından yönetilmiş olan Sofra Sırları. Psikolojik bir yemek filmine hazırsanız buyurun yazıya.

Monotonluktan Monotonsuzluğa Giden Yol

Sofra Sırları’nın baş rolünde Neslihan karakterini canlandıran Demet Evgar (1 Erkek 1 Çocuk, Aile arasında vb.) var. Neslihan dünyanın en standart hayatını sürmektedir. Evlendikten sonra her şeyi kocası ve yemek yapmak olmuştur. Hali, tavırları ve yaptığı şeyler neredeyse hiç bir koşul altında değişmemekte, birbirine ikizi kadar benzeyen günler gelip geçmektedir. Her gün kocasını işe uğurlayan Neslihan, ardından özendiği yemek programını da kafasında canlandırarak mutfakta, akşam gelecek olan kocasına yemek yapar. Kocası da kendisi kadar ruhsuzdur. Neslihan’dan tek farkı kızgınlığı, bıkkınlığı ve döndürdüğü işlerdir. Neslihan’ın ise tek derdi bir sonraki gün ne pişireceğidir.

Ancak hayat, her an sürprizlere gebedir.

Ev kadınlığı DNA’sına işlemiş olan Neslihan’ın hayatı, bir ölüm ile değişir. Bundan sonrasında ne kendi ne de çevresindekilerin hayatı kesinlikle aynı olmayacaktır. Cinayetten önceki hayatı ne kadar sıradansa, bundan sonrası da bir o kadar değişik ve kaotik olacaktır.

Biraz Komedi Biraz Gerilim

İşin içinde zaten Demet Evgar var ise o işte komedinin olmadığını düşünmek çok gerçekçi olmuyor. Yine de Sofra Sırları, izleyeni gülmekten ağlatan bir film değil; özellikle etraftaki ölümlerin başlaması ile son derece ciddi hatta ağır bir film ile karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz.

Film hakkında söylenmesi gereken ilk şeylerden biri kesinlikle “hızlı” olmadığı. Yani olaylar kesinlikle yavaş yavaş, kendisi hissettirerek meydana geliyor. Kovalamacalar, aksiyonlar vb filmimizde bulunmuyor. Sıkıcı diyemem ama filmin bir çok yerinde maalesef ki çok heyecanlanmıyorsunuz. Özellikle bu tür filmlere aşinaysanız ikinci yarıda neler olacağını tahmin etmek çok da zor değil. O yüzden film, izleyiciyi çok fazla şaşırtmıyor. Kendinden bıktırmasa da filmi koltuğun ucunda, her an düşecek gibi de izlemiyorsunuz.

Az Köfte Çok Ekmek

Oyunculuk seviyesi için yine ortadan hallice diyebiliriz. Bir kere Neslihan’ı canlandıran Demet Evgar, kesinlikle karakteri başarıyla soframıza koyuyor; karakterin gelgitlerini net bir şekilde görebiliyoruz. Bir sahnede yaptığı hiç bir şeyden pişman olmayan bir kadın iken, çok geçmeden korkudan kriz geçirecek seviyeye gelebiliyor. Kendisine mi güvenildi bilmiyorum ama Demet Evgar filmi kesinlikle başarıya götürmedeki en önemli (belki de tek?) sağlam nokta. Fatih Al, Elit Çam ve Fırat Altunmeşe gibi isimleri de filmimizde görsek de, günlük hayatta karşılaştığımız standart karakterleri canlandırıyorlar. Kimseye rolü kötüydü diyemem ama filme ekstra şunu katmışlar diyebileceğim bir kısım görmedim. Herkes işini rolünü yapıyor ve ortalama bir film ile buluşmuş oluyoruz. Genelde komedi türünde gördüğümüz Demet Hanım, buradaki daha farklı olan rolünü de gayet başarıyla oynamış o açıdan kendisini tebrik ediyorum.

Mekansız, İnsansız Film Olur mu?

Eğer animasyon değilse, olmaz. Peki mekan ve insan sayısını minimum tutarsak ne olur ? Sofra Sırları. Tabi ki her film milyon dolarlık bütçe ile yapılmak zorunda değil, ancak Sofra Sırları’nda gerçekten belirli bir mekanda, az sayıdaki kişileri birbirleriyle yükselen ve alçalan ilişkilerini izliyoruz. Psikolojik kısım için, yani dikkatin hep aynı çevre ve insanlarda kalması için yapılmış bir kısım olabilir, ancak yine de bana oyuncu sayısı ve mekan seçimleri çok sınırlı geldi. Bir açıdan insanı boğması güzel, amacımız korkmak, ama bir yandan da insanı sıkmıyor, kendinden soğutmuyor değil. Birkaç farklılık daha yapılsaydı filmimize tat katılmış, zenginlik katılmış olabilirdi. Ama olmamış. O yüzden biz de filmimizi sossuz, sade bir şekilde izliyoruz.

Sofra Hazır Ama İştah Var mı?

Sofra Sırları için bir başyapıt diyemesek de, gerilim türünden hoşlanan kişiler için bir kaç saatlik bir eğlence olabilir. Yine Demet Evgar meraklıları için de fena bir seçenek değil. Ancak ağır giden, bolca kapalı, basık bir ortamda az kişi ile geçen filmlerden hoşlanmıyorsanız zaman kaybı olacaktır. Ben gittiğimde sinema doluydu, merakla gelmiş olan izleyicilerin çoğu, çok fazla tatmin olmadan çıktı desem pek yalan olmaz. Benim gibi sabırlı bir insansanız, Demet Evgar’ı severseniz gidilebilir, ama geri kalanı için çok fazla tavsiye edebileceğim bir film değil. Bir de sinemada izlemenize inanın hiç gerek yok. Alın DVD’sini, koyun evinize, güzel bir yemek eşliğinde izleyin. Sinemada izlemenin bir artısı olduğunu düşünmediğimi vurguluyor ve annemlere yemeğe doğru gidiyorum.

Bir sonraki hafta farklı bir türde, farklı çeşnilerle buluşmak üzere. Size yemek yapan kişiye her zaman “eline sağlık” demeniz dileğiyle.

Yorumlar