Shazam! – Süper Kahramanlık Ciddi Bir İş mi?

Shazam’ı nam-ı diğer Captain Marvel’ı nasıl bilirsiniz?

Bendeniz, isim hakları tartışmasından sonra “Captain Marvel” isim hakkı Marvel’da kalan (sözde) Captain Marvel‘lara göre iyi bilirim.

Hatta filmden gaza gelme olmadan, DC içindeki favori kahramanlarımdan biri olduğunu belirtmek isterim. Uzun uzun yıllar önce, “Superman varken gerekli bir kahraman değil ki” şeklinde bir argümanım olsa da bunun temelsiz olduğunu sonradan fark ettim. Öyle ya, X Y Z karakterlerin benzerlerinden sürekli görüyoruz. Dünya’nın en ünlü süper kahramanı olan Superman’in benzerinin, hem de aynı marka içinde olması çok da tuhaf gelmemeli.

Bununla birlikte, Shazam’ın güçler açısından çok benzerliği olsa da karakter arka planı, güçlerin kaynağı, hikayelerinin rengi ve dokusu olarak Superman’den çok farklılaştığını zamanla fark etmiştim. Hepsinden de öte, Superman çok ciddi bir “game changer”. Yani bulunduğu yerde güç dengelerini inanılmaz bir şekilde alt üst ediyor. Shazam’ın, pek çok hikayede Superman’e de mükemmel bir karşıtlık oluşturduğunu gördükten sonra beğenim gittikçe artmıştı.

Okuduğum sayısız DC çizgi romanı içinde, en favori panellerden biri olduğu kesin!

Bunların tepe noktası ise hem DC, hem de genel anlamda çizgi romanlar için bir mihenk taşı oluşturan Kingdom Come‘da aldığı roldü. Kingdom Come’u okuyanlar hatırlayacaktır, hikayede dört farklı güç odağı mevcuttu. Bunların ilki şüphesiz Superman, Wonder Woman, Green Lantern ve Flash gibi babaların olduğu ancak biraz faşizan eğilimler taşıyan JLA, diğeri bunların yakalayıp hapse tıktığı kontrolsüz ve organize olamamış sürüyle süper güçlü insandı.

Üçüncü grup ise Batman önderliğinde, baba kahramanların çocukları ya da eski side-kicklerinden oluşan ve daha özgürlükçe bir kahramanlık anlayışı olan grupken, son güç odağı ise Lex Luthor‘un başını çektiği ve “güçleri olmayan-insan” ancak çok etkili olan gruptu.

Güçlerinin tepe noktasındaki Superman’in Kingdom Come içindeki ağırlığı (beklenildiği üzere) müthiştir. Fakat Luthor’un ne cüretle Superman ve ekibine kafa tutmaya çalıştığını anlayamayan Batman, güçlerini geçici olarak ve aldatmaca amaçlı olarak birleştirmişti. Hikayenin son anlarında ortaya çıktığı üzere Luthor’un gizli silahı, yıllardır makineler ile zihni yıkanmış olan Billy Batson’dan (Shazam) başkası değildi. Nihai olarak bu epik hikayenin kırılma noktasını belirleyen de son kararı veren de yine bu karakter olmuştu.

Demem o ki, Shazam, DC için önemli bir karakterdir. DC için baya önemli bir karakterdir. Tarihsel temelinde, çocuklar için yapılan süper kahraman olgusunun tepe noktalarından birisidir. Neticede Superman, Batman vs hepsi yetişkindir. Ancak Shazam yani Billy Batson çocuktur. Tek bir sihirli sözcük söyler ve bum! Öyle dandiğinden de değil, en babasından bir güç olan Superman ayarında bir süper kahramana döner. Bu şekilde bakılırsa, çocukların beğenisi açısından süper kahraman türü için en iyi kurgulardan birine sahiptir denilebilir.

Fakat bu güç skalası, Shazam’ı kullanımı zor bir noktaya iter. Nasıl ki temelde güç skalası daha düşük olan Marvel’ın içine Sentry’nin aktif girdiği yerlerde ayarlar bozulursa, Shazam için de belli oranda bu geçerlidir. Bu yüzden hikayelerin tadı kaçmaması için, yetişkin olmaması da bahane edilerek arada gördündüğü JLA yerine JSA (Justice Society of America) daha çok dahil edilir.

Kaptan Elektrikparmak

Filmden Bahsetsene Dayı!

Tamam, Shazam önemli bir karakter anladık diyorsunuz. Fakat Shazam cidden önemli bir karakter. Bu yüzden filmi de önemli. Bir kere DC’nin kendini bulamadığını birden çok sefer söyledik, zaten bunu görmek için düzenli bir çizgi roman ya da sinema takipçisi olmaya gerek yok. Ve evet, DC özgün olmak yerine sinematik evrende Marvel gibi olmayı seçti. Bu yüzden, yakın dönem işlerinde ciddi benzerlikler görebiliyorsunuz.

Aquaman – Adeta Yılın Son Marvel Filmi isimli yazımda da bu konudan biraz bahsetmiştim. Tüm renkleri, tonu ve temposu ile Aquaman, çok bilindik temaları kullanıyordu. Bu şekilde bakarsak Shazam da çok farklı değil. Aquaman, nasıl ki Thor filmleri ile benzerliği var ise Shazam da Spider-Man hatta Deadpool ile benzer yönlere sahip.

DC markasının; cıvık, matrak, mizahi (artık hangisini tercih ederseniz) filmi olma iddiasında bulunduğu aşikar. Bu şekilde bakarsanız, Deadpool ile ciddi benzerlikler taşıyor. Shazam, kendini hiç bir şekilde ciddiye almayan bir film. Karakter, film boyunca hiç bir noktada karizmatik görünmüyor. En klas gibi duran sahnelerde bile bir kaç saniye geçmeden bir absürtlük, komiklik oluyor.

Deadpool’dan ayrılan temel noktası ise bu esprilerin ya da sahnelerin daha genç yaş grubu için yapılmış olması. Bu şekilde bakarsak Spider-Man ile paralellik görülebilir. Neticede Billy Batson da, ailesi olmayan ve bakıcı aileler ile kalan hem öksüz hem de yetim bir çocuk. Özel hayatındaki olumsuzluklar ve hikaye genelindeki mizahı hava, doğal olarak Spider-Man’i andırıyor. Zaten PG-13 (parentel guide yani 13 yaş altı ebeveyninin izni ile izleyebilir) sınırında kalmak için uğraşmalarından bu belli oluyor. En vahşi sahnelerde bile kan olmaması bunun en büyük kanıtı.

Diğer yandan, Marvel Family adı ile de bilinen Billy’nin bakıcı ailedeki üvey kardeşleri de günümüze çok uygun. Siyahi, asyalı, latin vs derken ana akımın beklediği tüm gereksinimler karşılanıyor.

Pelerinde biraz sünnet çocuğu havası var gibi?

Oyunculuk

Shazam’ı oynayan Zachary Levi’nin ülkemizde Chuck dizisi ile bu kadar ünlü olduğunu şahsen yeni öğrendim. Kendince bir albenisi olan, bir noktaya kadar klasik anlamda süper kahraman tiplemesini taşıyan bir oyuncu. Fakat Shazam’ın tüm sahnelerinde olan o cıvıklık, bir noktada sıkıcı olabiliyor. Billy Batson yani çocuk formunu oynayan Asher Angel’ın sahnelerinde çok daha fazla oyunculuk ve duygu değişimi görebilirsiniz. Angel’ın, Arya Stark’ı oynayan Maisie Williams’a olan inanılmaz benzerliği ise ayrı bir konu.

Billy’nin kardeşlerinden sakat olan Freddy’i oynayan Jack Dylan Grazer’i ise It filminin yeni versiyonunda Eddie’yi canlandırmış ve orada da çok beğenilmişti. Fakat bu iki filmdeki karakterler birbirlerini feci şekilde andırıyor, bu yüzden It incelememde kendisine verdiğim kredileri beklemeye alıyorum. Farklı tiplerde karakterlerde de aynı başarıyı sergileyip sergileyemediğini de görmek gerekecektir.

Bunların dışında tüm kardeşler, belli oranda başarılı. Tabi ki DC’nin belki de en güçlü yönlerinden olan “kötü adam” konusuna özel olarak değinmek gerekiyor. Shazam’ın en büyük düşmanı olan Sivana’yı filmde Mark Strong canlandırmış. Hem oyunculuğunu hem de kötü karakter performanslarını beğendiğim bir isim olan Strong’un bana göre önemli bir handikapı var. Hem Kick-Ass hem de Green Lantern filmlerinde kötü karakteri oynamıştı. Bu yüzden Mark Strong’u görünce gözünüzde Frank D’amico ve Sinestro karışımı bir şey canlanıyor. Açık söylemek gerekirse, filmdeki Sivana da tam bundan ibaret.

Bana göre DC, Marvel’a göre çok net bir şekilde ağır bastığı nitelikli kötü adamları bu şekilde vasata indirgememeli. Joker’in aktarımı da bu vasata indirgemenin parçası gibi görünüyor (yanılıyor olmayı dilerim) Aquaman ve Wonder Woman’ın kötü adamları da o kadar akılda kalıcı değildi. Hele ki Justice League’deki kötü adamı hatırlayan bile çıkmayacaktır. Sivana da bu şekilde düşünürsek pek farklı görünmüyor. Ek olarak, esas Shazam yani güçlerin sahibi olan büyücünün çok kötü göründüğünü de eklemek isterim.

Görselliğe gelirsek, filmin maalesef çok bir artısı yok. Shazam’ın şimşekleri olması gerektiği gibi, uçma efektleri de idare eder. Daha fazlasına da ihtiyacı yok sanırım. Ama görsel yönünü de Aquaman kadar olmasa da daha güçlü tutabilirlerdi.

Senaryo ve Atmosfer

Senaryosu, standart bir orijin hikayesi. Tek istisnası, en başında kahraman ile değil de kötü adamın orijini ile başlaması. Yine bilindik “aile” mesajları var. Tek başına kalan kahraman güçsüzdür, aile insanı güçlü kılar, aile derken illa seni doğuranlar değil sonradan bulduğun aile de olabilir, ailenle kavga etsen de onlar senin ailendir, aile candır, aile aile aileaaielaielalaaaaaa!

Ahanda aile…

Hollywood’un binlerce kez gözümüze soktuğu bu mesaj da filmde yine köküne kadar veriliyor. Ama tüm kurgu bu yapının üzerine kurulmuş olsa da bu sefer o kadar da rahatsız edici sayılmaz. Zira, Billy Batson’un hikayesi özünde bu yapıya dayandığı için, evlatlık olduğu için vs çok da sırıtmıyor.

Filmin atmosferi ise seyirlik ve keyifli bir aile (evet aile) filmi havasında. Bel altı espriler yok, dövüş olsa da şiddet az var, kötü adamlar gününü görüyor, kardeşler kavga edip barışıyor. Yine de ben tüm film boyunca aşağıdaki sahnenin bir benzerini beklediğimi itiraf etmeliyim. Göremeyince biraz bozuldum açıkçası. Buradaki Shazam maalesef bu tür pozlar veremeyecek kadar havai bir karakter. Tabi ki henüz çocuk olması, güçlerini keşfedememesi gibi açıklamalar olsa da bekliyordum işte…

Haleluya kardeşim!

Son Söz

Filmin after credits sahnesi, DC içinde sevdiğim bir kötü adamdan izler taşıyor. Bu yüzden, ikinci filmde mizahi havanın korunarak biraz da olsun renk geleceğini umuyorum.

Bu haliyle Shazam, herkese hitap etmese de kesinlikle sıkacak bir film değil. Bol bol güldürecek, güldürürken düşündürmeden yine güldürecek, her yaştan eş dost ile gidilebilecek bir film. En azından DC sinematik evreni içinde, çok daha spesifik bir gruba hitap ettiği için takdiri hak ediyor. Suicide Squad gibi bir o yana bir bu yana gitmeden, rengini çok değiştirip duruşunu bozmadan, kendi yolunda gidip hikayesini anlatıyor. Kendini çok tekrarlayan süper kahraman türü içinde, şans verilip izlenebilecek bir film olduğu kesin.

Yorumlar