Ghibli Evrenine Son Dokunuş: Prenses Kaguya Masalı

Yazıyı okurken stüdyonun film müziklerini dinlemek için tıklayınız.

Studio Ghibli filmlerinden başka anime izlememiş ve hatta diğer animelere zerre kadar ilgi duymamış biriyim, Ghibli filmlerinin yanında Pokemon ve Heidi’yi seviyorum diye düşünüyordum ki Heidi’nin de Isao Takahata ve Hayao Miyazaki’nin elinden çıktığını bu yazıyı yazarken öğrendim. Hiç de başarılı sayılamayacak bir çizer olarak bir Disney filminden çıkınca fena gaza gelip “Ya ben de böyle karakterler çizeceğim, ben de animatör olacağım, Disney benim olacak, benim de prenseslerim olacak,  hödööö!” diyen biriyim ve bir Ghibli filmi sonrası sadece “Vov haram” diyebiliyorum. Studio Ghibli’yi bir animasyon stüdyosu olarak göremediğimi de yazımın başında belirtmek istiyorum. Karakterler, müzikler, çizgiler ve o eşsiz naifliği ile benim için daha çok bir “sanat” stüdyosu Studio Ghibli.

Japonca’da Akdeniz rüzgârı anlamına gelen Ghibli animasyon stüdyolarındaki zor çalışma şartları dolayısıyla kurulur.  Hayao Miyazaki ve Isao Takahata’nın birlikte 1985 yılında kurdukları stüdyo, Japon animasyon başyapıtlarını yaratmıştır. Isao Takahata bu kadar başarılı bir stüdyo olacağını hiç düşünmediklerini ve bir noktaya kadar daima tereddüt içinde olduklarını da dile getirmiş. 1986 ve 1988 yılları arasında pek çok başarılı işe imza atarak adlarını duyurmuşlardır. Castle in the Sky, Grave of the Firefilies ve Komşum Totoro bu dönemde çekilen filmlerdendir, Totoro Batıya gönderilen ilk Ghibli filmi olarak stüdyo tarihinde önemli bir yere sahiptir ve aynı zamanda stüdyonun maskotu da Komşum Totoro filmindeki dev orman ruhu Totoro’dur.

Yurtdışındaki dağıtım hakkını tutan Walt Disney’in filmleri kesip biçmesine kesinlikle engel olan stüdyonun bu konudaki kesin tavrı benim en sevdiğim yönlerinden sadece biridir. Bu konudaki en etkileyici örnek ise, Prenses Mononoke’nin düzenlenmiş halini yayınlama iznini isteyen Miramax şirketine filmin yönetmeni olan Miyazaki otantik bir katana göndererek yanıt vermesidir.

Isao Takahata

TORONTO, ON -- SEPTEMBER 5, 2014--Japanese animator and director Isao Takahata is photographed during a day of press for his new film, "The Tale of Princess Kaguya," at the Toronto International Film Festival, Sept. 5, 2014. (Jay L. Clendenin / Los Angeles Times)

29 Ekim 1935 yılında doğan İsao Takahata, Tokyo Üniversitesi’nde Fransız edebiyatı bölümünden mezun olmuş ve Toei adlı bir animasyon şirketinde işe başlamıştır. Pek çokları Isao Takahata’nın Miyazaki’nin gölgesinde kaldığını ve bu sebeple onun kadar başarılı/çok vermediğini düşünür. Oysa benim düşüncem her ne kadar Miyazaki’yi de çok başarılı bulmama rağmen Isao Takahata’nın bana daima daha yakın, samimi ve estetik gelir. Gelenekselci biri olarak daha geleneksel bir çizgisi olan Takahata benim için diğer tüm animasyonculardan farklı bir yerdedir. Burada bu iki ustayı karşılaştırma haddine daha fazla devam etmeyerek size Takahata’yı bir parça anlatacağım.

Şu an seksen yaşında olan sevgili Takahata, Toei adlı animasyon şirketine daha üniversite yıllarında  “Eğer işin içinde animasyon varsa, ilginçlikler de vardır” diyerek başvurmuştur. Oldukça yorucu ve rekabetçi bir ortamı olan şirkette ilk filmini yönetebilmek için epeyce çalışması gerekmiştir. En sonunda Güneş Prensi Horus filminde yönetmenlik yapan Takahata, filmin ticari açıdan beğenilmemesi dolayısıyla şirkette çeşitli sorunlar yaşamıştır.

20140816.ghibliA

İnsanların kalbini, duygularını anlama ve yansıtma isteği tüm filmlerinde görülür ve genellikle daha gerçekçi bir yapısı vardır, filmlerinde günlük hayatındaki işlere gömülmüş kimseler görmek mümkündür. The King and the Mockingbird filmini izlediğinde animasyonun bu kadar şey ifade edebileceğini görüp şok olduğunu ifade eden Takahata bu Fransız filmini ona ilham veren şeyler arasında da göstermektedir. Üç boyutlu filmlerin, kusursuz gölge ve ışıkların izleyiciye bağırdığı düşünen Takahata daima daha geleneksel ve doğal bir çizgide çalışmalarını sürdürmüştür.

Ghibli’deki çalışmaları boyunca farklı tarzlarda işler çıkaran Takahata diğer animelerden farklı olarak daima biraz daha realist bir bakış açısı ile durumları seyirciye sunmayı tercih etmiştir.  Miyazaki’nin bu realizmden oldukça etkilendiği ise diğer çalışma arkadaşları tarafından dile getirilmiştir.

Yorumlar