Anime ve Manga Adına Güzel Bir Haftasonu: Comikon İstanbul 2017

Çizgi roman ve benzeri medya türlerini sevenlerin bu sene içerisinde beklediği belki de en özel etkinlik Comikon İstanbul 2017’di. Birbirinden eğlenceli etkinlikler, kısa anime gösterimleri ve daha neler neler. Özel konukları ve dolu dolu içeriği de cabası. 7-8 Ekim 2017 tarihleri arasında Caddebostan Kültür Merkezi’nde gerçekleşen etkinlikte neler vardı neler oldu yazmaya çalışacağım.

1.Gün

Daha önce bu ve benzeri bir etkinlikte yer almadığımdan sebep programa göz atmadan rastgele güne başladım. Ve direkt olarak daha erken gelmediğime pişman oldum. Kültür merkezinin üçüncü katındaki A Salonundaki İku Nagashima’nın Mangalarda Osmanlı ve Türkiye konuşmasını kaçırdım. Kültürümüzün söz konusu medyalar üzerinde nasıl hayata geçtiğini bir Japonun ağzından dinlemek tabi ki isterdim. Neyse ki konuşmanın bu ardından Bülent Taylan, Animelerde Osmanlı ve Türkiye başlıklı konuşmasını dinleme fırsatım oldu. Anime ve manga takip eden bir çoğumuzun bildiği bir seriden, Shoukoku no Altair adlı seriden ve Spriggan adlı anime filminden bahsettiği konuşması bir hayli ilgi çekiciydi. Konuşmasının devamında değindiği, Japonların Türkiye algısının genellikle -Hollywood gibi- Kapalıçarşı ve türbanlı kadınlarla sınırlı olduğu konusundaki görüşünde kesinlikle haklılık payı var.

Konuşmanın finalinde ise şu aralar bayağı popüler olan Japon yönetmen Makoto Shinkai’nin Marmaray projesi için çektiği reklam filmi gösterildi -en azından denendi. Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın manga sayfalarında ve anime olarak ekranlarda nasıl hayat bulduğu ile ilgili verimli konuşmalardı. Gerçi ilkini kaçırdım ama neyse.

CosPOWER cosplay defilesinden bir fotoğraf

Konuşmanın ardından ilk lanse edildiğinden beri merak ettiğim kısa anime gösterimlerine girdim. B Salonu bu iş için ayrılan kısımdı. Çok klişe olacak belki ama adamların yaklaşık beş on dakikada ortaya çıkardıkları işer cidden hayranlık verici. Özellikle Gala adlı filmdeki müzikler hiç bitmesin istedim. Başarılı görsellik, harika müzikler ve çok hoş bir senaryosu vardı. Devamında Obake-chan adında komedi türü bir film izledik. Filmin sonunda söz konusu hayaletin gerçek fotoğraflarda arka planda göründüğü bir kaç kare gösterildi. Gerçekliğinden emin olamadığım bu görüntüler her yönüyle merak uyandırıcıydı.

Kutlukhan Perker Söyleşisi

İlk günün asıl olayı -en azından benim için-  M. Kutlukhan Perker söyleşisiydi. Çizerlik kariyerine bakıldığı zaman tükenmeyen enerjisi ve çalışma disiplini ile örnek alınası bir isim. Mesleğini bir üst merhaleye çıkartabilmek için 200 Dolar ile Amerika’ya gitmesi, orada Mad, Heavy Metal gibi dergilerin yanı sıra New York Times ve Washington Post gibi gazeteler için yaptığı çalışmalarla başladı konuşma. On altı yaşında karikatür dergilerinde çizmeye başlamış bir isimden daha azını beklemiyor insan. Konuşmanın devamında Türkiye’deki çizgi roman piyasasının durumu üzerine değinildi. Özellikle mizah dergisi formatında çok başarılı olup alışık olduğumuz manada çizgi roman kategorisinde neden daha iyi bir noktada değiliz üzerine konuşuldu. Bakınca da uluslararası seviyede çizerlerin çok daha fazla olması gereken bir piyasa mevcut. Yeni Perker’ler yeni Yıldıray Çınar’ların yetişmesi gerektiği, buna imkan olduğu konusunda haklılık payı var. Söyleşinin sonlarına doğru “çizgi romanda önemli olan çizmek değil hikaye anlatabilmek” sözü beylik bir söz olsa da hatırlatmakta fayda var.

Tekrarı Zor Bir Sergi

Alanda görülmeye değer en önemli şeylerden bir tanesi de Kyoto International Manga Museum aracılığı ile gerçekleşen Modern Manga Tarihi Sergisi’ydi. Ülkemizde manga kültürü her geçen gün hızla arttığı aşikar. Bu artan ilgiyi doyurmak, bir sonraki aşamaya çıkarmak sanırım en önemli ödev. Comikon bunun için harika bir zemin oluşturuyordu o yüzden. Hele İstanbul’da olunca, böyle de bir sergi gelmişken görmemek olmazdı. Manga olarak kategorize edilebilecek ilk çizimlerden Astro Boy’a sevilen shounen serileri One Piece ve Naruto’ya kadar bir türün tarihine tanıklık etme fırsatı. Aşama aşama, dönem dönem bir toplumun ilgilerine ve sosyal hayatına ışık tutma şansı da sağlıyor aynı zamanda. Başlıkta da dediğim gibi tekrar etmesi zor bir sergiydi. Sırf bunu görmek bile etkinliğe değdi.

Bülent Tellan ile Animelerde Osmanlı ve Türkiye konuşmasından bir kare

2.Gün

Dünün aksine bir program yaparak gittiğim ikinci ve son gün. Devam etmeden önce cosplayer katılımın düne göre daha az olduğunu söyleyerek başlıyorum. Bunda hem hava şartlarının -ziyaretçi katılımını da etkiledi kesinlikle- hemde dün gerçekleşen CosPower Cosplay Defilesi etkendi. Yine de kimisi tanıdık kimisi tanımadığı bir dolu rengarenk karakter alanda boy gösterdi. Çoğunluğunu henüz öğrenciliğine devam eden gençlerin oluşturduğu bu arkadaşlar, içlerindeki enerjiyi en iyi şekilde etkinliğe yansıttılar. İnsanın genç olası geliyor diyeceğim ama yok benlik bir şey değil cosplay. En fazla “slice of life” bir seriden birilerini seçerdim.

Kısa animeler gösterimi kısmıyla başladım. Düne nazaran daha kısa kaldığım gün içinde aklımda kalan -ve adını unuttuğum- tek bir yapım oldu. Gittikçe sular altında kalan bir dünyada ailesini kaybetmiş yaşlı bir adamın hayatta kalma, hayatına devam etme öyküsüydü. Yalnız olayın anlatımı utanmasam ağlayacaktım denilecek kıvamdaydı. Dram kategorisinde son zamanlarda izlediğim en iyi şeylerden biriydi.

Devamında ise saat 14:00’da başlayan Gerekli Şeyler Genel Yayın Yönetmeni Alişan Cengiz’in Manga Yayıncılığı konuşmasına doğru hareketlendim. Çok fazla olmayan basılı manga yayıncılığı piyasamızdaki işinin ehli diyebileceğimiz sayılı insandan biri olarak yaptığı konuşma hem bilgilendirici hemde eğlenceli geçti. Bir manga nasıl hazırlanır sorusunu aşama aşama, detaylarıyla merak edenlere aktardığını söylemek mümkün. Özellikle disiplinleri ile tüm dünyada bir marka olan Japon halkı ile çalışmanın zorluğundan bahsettiği kısımlar dikkate değerdi. Zira adamların telifini verdikleri her eseri nasıl özenle takip ettikleri, her aşamada işin doğru yapılması için gösterdikleri ilgi alaka hayranlık verici. Neden şu ya da bu eseri basmıyorsunuz diye soranlara da cevap oldu haliyle. Senelerdir devam eden telif görüşmeleri olduğunu söyledi adam, daha ne desin. Kolay mı öyle Japondan manga almak.

Birinci Elden Editör

Alişan Cengiz’in konuşmasının hemen akabinde soluğu Büyük Salonda aldım. Zira bir daha görmem için yerine gitmem gerekeceği bir söyleşi vardı. Japonya’daki önemli manga dergilerinden Comic Beam’in editörlerinden Aoki Kaori söyleşisi söz konusuydu. Okumayı sevdiğim bir türün, mangaların editöryel kısmında nasıl çalışılıyor haliyle merak ediyordum. Bir kere daha gördüm ki disiplin gerçekten adamlar için her şey. Sorulan soruları gayet kibarca yanıtlayan Kaori hanım, üniversite yıllarından itibaren manga dergileri ile görüştüğünü, Comic Beam ile çalışmak için ciddi bir çaba gösterdiğinden bahsetti. Sektörün bu konuda çok zor ve acımasız olduğunu da söylemeden geçmedi.

Aoki Kaori söyleşisinden

Akabinde mangaka ile editör arasındaki diyaloglara, kaşılaşılan zorluklara örnek verdiği konuşmada bir şey dikkatimi çekti. Deadline olayının -bir işin son teslim tarihi- bazı mangakalarda stres ve verimsizlik yarattığından bahsetti. Mangaka denilen “title” ile çalışmanın zaten belli bir yoğunluğu yüklenmek anlamına geldiği bir sektörde bu durum bana ilginç geldi. Bunu kabul ederek bu sektöre giriş yapılıyor sonuçta. Söyleşinin sonlarına doğru verilen bir kaç istatistikten, bir manga dergisi nasıl olur hakkında az buçuk fikir vermesi açısından burada yer vermek istiyorum:

  • Comic Beam dergisinde her ay 30 mangakanın çalışması yer alıyor.
  • Dergi içinde toplam 4 editör yer alıyor. Aoki Kaori de bunlardan bir tanesi ve 7 sanatçı ile birebir iletişim halinde.
  • Japonya’da aylık yayınlanan yaklaşık 300 farklı manga dergisi yer alıyor. Bir sözde bahsedildiği üzere “manga krallığı” cidden.

Özellikle son veri “yok artık” demeyi hak eden cinsten. Sadece dergi olarak böyle bir rakama ulaşmak cidden insanı hayrete düşürüyor. Ama madalyonun diğer tarafına bakacak olursak söz konusu dergilerin tirajının her geçen ay düşüşte olduğu gibi bir durum mevcut.

Devrim Kunter ve Evren Yaratmak

Gün içerisinde katılmayı planladığım son konuşma çok sevdiğim, Yabani’yi bize kazandıran Devrim Kunter’in Çizgi Romanda Evren Tasarımı adlı konuşmasıydı. Bir evren yaratmak dendiği zaman ülkemizde sürekli yapılan bir hata söz konusu. O da her şeyi en baştan yaratmaya kalkışma durumu. Devrim abi de tam olarak bir evren nedir, nasıl oluşur, nasıl istikrarlı kalması sağlanır gibi konularda dinleyenleri aydınlattı. Bir takım kişilerden, kimliklerden oluşan ilk evrenin aslında inanılan tanrılar olduğunu, bu durumun masallarda devam ettiğini dinledik. Konuşmanın ana konusu olan çizgi romanlarda evren yaratımlarının ise 1940’lar civarında görülmeye başlandığıyla devam eden konuşma bu kısmı ile not almaya değer şeylerden bahsedilerek ilerledi. Devamında çizgi roman ya da daha genel tabiri ile görsel anlatım tekniklerinin doğuda ve batıda ne gibi farklılıklar gösterdiğinden konuşuldu. Doğu kültüründe daha çok olay tabanlı olan bu durum batıda daha ziyade kişi bazlı görülüyor.

Devrim Kunter’in söyleşisinden

Unutmadan, sonlara doğru mangaların sahip olduğu bir avantajdan bahsetti ki gerçekten başka bir yapımda görmek mümkün değil. Mangalarda yer alan ani duygu-durum değişimleri ve sahip oldukları absürd anlatım imkanı diğer çizgi türlerine karşı “ciddi” bir avantaj sağlıyor.

Aklımda Kalanlar

Comikon boyunca ilgilendiğim ve katıldığım olaylar bunlardı. Bunların dışında neler vardı diye baktığım zaman aklıma ilk olarak profesyonel atölyeler geliyor. Japon mangaka ve editörler eşliğinde düzenlemen workshoplar ilgililer, hobiden ziyade sektörde yer almayı düşünenler için bulunmaz fırsattı açıkçası. Bunun dışında düzenlenen amatör atölyelerde bir sürü insan yaratıcılığını konuşturdu. Tabi bende öyle bir yaratıcılık olmadığı için hiç bulaşmadım.

Bunlardan başka J-Pop grubu Electric Ribbon ve seiyu -anime karakterlerini seslendiren kişiler- sanatçısı Chiaki Omigawa konserleri müzik adına eğlenceli dakikalar yaşattıklarına eminim. Müzik söz konusu olunca enstrümanları dışında pek de Japon tarafını sevemedim bir türlü.

Belki de katılmadığıma en çok pişman olduğum olay, ülkemizdeki genç ve yetenekli çizerleri teşvik etmek adına harika bir girişim olan Golden Tamago Genç Çizer Yarışması Ödül Töreni oldu. Manga severlerin gittikçe arttığı bir ülke de neden kendi mangalarımız yayınlamıyor sorusunun cevabını belki de bu yarışma verecek. Liseden beri manga okuduğum için açıkçası manga ile ilgili yapılan her türlü yerli girişime iştahla baktığımı söyleyebilirim. Umarım bir gün devamlılığı olan bir yayın ortaya çıkacaktır.

Son Olarak

Katılmayan herkesin cidden büyük bir eğlenceyi kaçırdığını düşündüğüm Comikon İstanbul 2017, hem organizasyon bakımından hemde katılımcı anlamında başarılı ve keyifli bir etkinlik oldu. Katıldığım ilk gerçek etkinlik olması ve manga temeli üzerine hayata geçirilmiş olması benim için daha özel olmasını sağladı. Bu ve benzeri etkinliklerin sayısının artmasını dört gözle bekliyorum.

Yorumlar