Dune – Su Katılmamış(!) Bir Bilimkurgu Klasiği
-
Zülfikar Yamaç
- Kitap
- 30 Eylül 2015
Bilimkurgu edebiyatı başlığı altında kaleme alınmış en iyi hikayelerden birisi hakkında yazmak -en azından yazmaya çalışmak- için buradayım. Zira elimizde Dune var. Bu sefer konu hiç olmadığı kadar derin. Frank Herbert’in kaleminin ürünü olan bu epik seri, her detayı ile ortaya konulabilecek en iyi evren modelini ve bu evrende insanlar arası ilişkilerin dini, siyasi, askeri, ticari vb. başlıklar altında gayet ayrıntılı, akıcı ve okuru tatmin edici bir biçimde ele alındığı bir kitap olarak karşımıza çıkar.
Yazarın yıllarca süren, özellikle ekseninde Arap coğrafyası ve terminolojisi ile İslam teolojisi ağırlıklı araştırmalarının sonunda yazmaya başladığı Dune serisi (ilk kitap 1965 son kitap 1984), 6 kitap olarak karşımıza çıkar. Bununla beraber kimilerine göre seri yarım kalmıştır zira yazar yedinci bir kitabı yazdığı sıralarda hayatını kaybeder. Okuyucular açısından orijinal seriye ait bir kitaptan mahrum kalmak açıkçası bayağı üzücü bir durum, bunda hemfikiriz. Buna karşın yazarın ölümünden kısa bir süre sonra oğlu Brian Herbert, yanına Kevin J. Anderson’ı alır ve babasının geride bıraktığı notları derleyerek Hanedanlar ve Savaşlar adında üçer kitaplık iki seri daha yayınlar. Genel kanı, ilk altı kitabın yerinin başka olduğudur. Bununla beraber ansiklopedik bilgi vermeyi bırakarak hikayeye geçiyorum.
Tanrı Arrakis’i imanlıları eğitmek için yarattı.
Tarih, insanoğlunun evrende özgürce seyahat edebileceği teknolojik seviye ulaştığı 10191 yılı. Evren imparatorluk sistemi ile yönetilmektedir. Caladan adlı gezegeninin kontrolünü Atreides Hanedanı adına elinde bulunduran Dük Leto Atreides, imparatorluk emrini yerine getirmek üzere Arrakis’e yerleşir. Arrakis yani Dune, melanj adında yaşlanmayı önleme gücüne sahip baharat ile hem stratejik hem de ticari bir öneme sahiptir. Yeni gezegenine yerleşen Dük Leto Atreides, daha önce Arrakis’te yönetimi ellerinde bulunduran ve kan davalı oldukları Harkonnen Hanedanı’nın kendisine ve soyuna yönelik hazırladığı tehdidi sezer ve buna karşı hazırlıklara başlar. Caladan’da ellerinde deniz ve hava gücü varken, Arrakis’te çöl gücünü kullanmayı planlamaktadır. Ancak beklenmedik bir ihanet sonucu gerekli hazırlıkların tamamlanmasına fırsat vermeden Harkonnenler, Atreideslerin Dune üzerindeki hakimiyetlerine son verirler. Savaşın tüm o kargaşasında dükün tek veliahtı Paul Atreides annesi ile birlikte kaçmayı başarır. Bir dizi talihsizlik sonucu kendilerini yaşanmaz denilen Güney Çölü’nde bulurlar ve burada babasının sözünü ettiği çöl gücü ile tanışırlar: Fremenler.
İhvan Bedeviyan*
*Arrakis’teki tüm Fremen kardeşliği
Arrakis in yerli halkı. Çöl yaşamı gereği su kullanımı konusunda çok disiplinli olan Fremenler için evrenin en iyi savaşçıları demek yanlış olmaz. Bunun yanında erdem, dürüstlük ve arkadaşlarına bağlılık gibi hususlarda diğer ırklara ders verecek seviyededir Fremen halkı. Adına şarkılar yazdıkları billurbıçaklarını vücutlarının bir uzantısı gibi kullanan Fremenler, herkesin korktuğu kum solucanları (boyları ortalama 200 ile 500 metre olan devasa yaratıklar) ile seyahat ederler. Yaşanmaz denen Güney Çölü’nde hayatlarını sürdüren halkın tek amacı neredeyse her tarafı çölle kaplı Arrakis’i yeşil bitki örtüleri ile kaplamaktır.
Fremenlerin coğrafyasında yıllardan beri süre gelen kehanet, bir Bene Gesserit cadısının (cadı demelerinin sebebi korku ile karışık bir saygı beslemeleri) oğlunun kendilerine yol gösterecek kişi, Lisan-ül Gayb (dış dünyadan gelen ses)/Mesih olarak geleceği yönündedir. Kimsenin bilmediğini bilen, görmediğini görebilen ve aynı anda birden fazla yerde olabilen kişi olarak tanımlanır. Annesi tarafından çocukluktan itibaren Bene Gesserit eğitimi alan Paul Atreides’in kehanetin işaret ettiği kişi, kurtarıcı olduğu anlaşılır. O Muad’Dib dir, Lisan-ül Gayb’dır, Fremen halkının kurtarıcısı ve tüm evreni etkileyecek olan savaşın anahtarını elinde tutandır. Bu sebeple “Paul Muad’Dib, tanrı değildi ama insanlardan üstündü” denir.
Bir fikir, dillendirilse de dillendirilmese de, gerçek bir şeydir ve gerçekliğin gücünü taşır.
Dune gerçektir ve gerçeğin gücünü taşır. Gerek olayların cereyan ettiği evren gerekse karakterleri ile Dune, bilimkurgu türüne verilmiş bir armağan niteliğindedir. Frank Herbert, birçok farklı açıdan ele almış Paul Atreides’in etrafında geçiyor gibi görünen hikayeyi. Neden geçiyor gibi dedik, şu yüzden: Aslında olayların ana karakteri Dune adıyla bilinen Arrakis gezegeni. Bir yandan herkesin muhtaç olduğu ama kimsenin hepsi benim diyemediği melanj için evrenin tüm büyük güçleri savaşırken diğer yandan Fremenler Arrakis’i yeşil bir gezegen haline getirebilmek için canla başla çalışıyor. Olayların kesiştiği yerde ise Muad’Dib duruyor.
Kurgu bakımından rahatlıkla bugüne kadar okuduğum en iyi bilimkurgu diyebileceğim bir eser Dune. Hikaye akışı olarak da yazarın çok iyi bir iş çıkardığını söylemek gerek. Kopukluk hissi yaşamadan bir çırpıda okunabilen bir kitap olması, (hem de böyle derin bir kurguda) Frank Herbert’in yıllar süren araştırmaların meyvesini aldığının göstergesi. Daha önce iki farklı yayınevi etiketi ile ülkemizde basılan Dune, en şık ve adına yaraşır baskıyı İthaki Yayınları’ndan gördü demek yanlış olmaz. Dost Körpe’nin (ki kitabın Kabalcı Yayınları baskısının da çevirmeni kendisi) başarılı -elden geçirilmiş- çevirisi ile “İstikbal Göklerdedir!” diye başlayan Bilim Kurgu Klasikleri serisinin ilk kitabı ve kesinlikle doğru tercih başlangıç için.
Dune, kuma gömülü kehanetlerin suya ulaşma mücadelesi.