2001: A Space Odyssey – Provokatif Gelecek Algısı Üzerine Notlar

Tüm bu sorular bizi filmin üçüncü kısmında ana hikayeyi bozmaksızın meşgul ediyor. Ve tabii ki bu soruların bendeki cevapları hiçbir nesnellik taşımadığı için de sizin izleyip kendi cevaplarınızı kendinizin bulması gerekli. Buraya kısa bir dipnot düşmek gerekirse, her ne kadar yazar Arthur C. Clarke bu iddiayı birden çok defa reddetmiş olsa dahi HAL’ın her harfinin IBM’in harflerinin alfabedeki bir önceki hallerinden oluşması birçok kişiye göre tesadüf değildir. Bu bölümdeki en etkileyici sahne bir şekilde uzay istasyonuna girmeyi başaran Dave’i yolundan döndürmek için HAL’ın söyledikleridir. Kendisini kapatmasını yani öldürmesini engellemek için Dave’e daha önce kesinlikle kabul etmediği şekilde hatanın kendisinde olduğunu söyleyecek, konuşmak isteyecek, yalvaracak ve hatta yalan söyleyecektir. Aslında HAL’ın bu monoloğu bölümün başında bilgisayarın duyguları var mı sorusunun cevabı niteliğindedir.

Bu aşamaya kadar zihniniz atomlarına ayrılmadan gelebildiyse de dördüncü ve son kısımda aklınızın yap taşları mutlak suretle yerinden oynayacaktır. Jupiter’e ulaşan Dave’in gezegenin yörüngesinde olduğunu tahmin ettiğimiz siyah bir monolite yaklaşmasıyla kendimizi yüksek hızda ışık huzmelerinin arasında buluruz. Çeşitli galaktik doğa olaylarının içinden geçtikten sonra nihayetinde vardığımız yer ise uzay aracımız ile birlikte kendini içinde bulduğumuz barok tarzı bir evin içi olur. Felsefi görsellikler ile Dave’in devamlı olarak kendisinin daha yaşlı haline dönüştüğü bu son kısımda netice itibariyle yine monolit ortaya çıkar ve Dave bir fanusun içindeki bebeğe dönüşerek Dünya’yı izlemeye başlar. Burada üstün insan kavramına ulaşan Dave artık bir Yıldız Çocuk olarak Dünya’nın ve diğer her şeyin dışındadır.

Önemli Not: Filmin Darwinci felsefe üzerinden evrim mantığıyla başlayan yolculuğuna Nietzsche’nin üstün insanına ulaşma noktasına kadar tanık oluyoruz. Ancak burada teori ile çelişen bir nokta var. Darwin felsefesi insanı diğer primatlardan ayıran şeyin doğal yollar ile gerçekleşen bir evrim süreci olduğunu iddia eder ve zihinsel sıçramayı reddederek doğa ile canlı ilişkisinde küçük gelişim adımlarının varlığından bahseder. Gerçekten de film boyunca insanlar kendi ürettikleri aletler ile hayatları üzerinde fark oluştururlar. Ancak ilk bölümde bu gelişimin bir gecede üstelik de monolite dokunduktan sonra gerçekleşmesi insan oluşumunda net bir şekilde dış güçlerin etkisi olduğunu söyler ve zihinsel sıçramayı üçüncü bir tarafın müdahalesine bağlar. Bu anlamda bakıldığında filmin benim de şahsen desteklediğim bir biçimde yaratılışçı felsefeye daha yakın durduğunu söylememiz sıra dışı ancak mantıklı olacaktır. Yazar da daha sonra kitapların devamlarını piyasaya sürmüş olsa da daha çok yapımcıların satış baskısıyla ortaya çıkardığı bu devam eserleri beklenen ilgiyi görmemiştir.

Bu yazı, "Ünlü Yönetmenlerden Sinema Klasikleri" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar