Kaptan Amerika: Kahramanların Savaşı – Sistem Bana, Ben Sana Düşman

Marvel aleminin en alengirli crossover hadisesi ekseriyette en derinlikli all-star kapışması Civil War, merak dolu bir bekleyişin ardından nihayet beyaz perdeye kalkanını fırlattı! Marvel sinematik evreni için çok daha kalabalık kadrolu uyarlamaların sinyalini çakan Kaptan Amerika: Kahramanların Savaşı; kimilerini ihya edecek, kim bilir belki de bir kısmınızın ağzından şuh küfürlerin saçılmasını sağlayacak! Eh! Artık söz konusu Cap-Stark mücadelesinin de ötesinde DC-Marvel arasındaki git gide büyüyen kurumsal bir hesaplaşma ne de olsa! Fazla iddialı ve aceleci olmak istemem ama ilk maçın galibi Stan Lee cephesi gibi görünüyor!

Yazının bundan sonraki kısmının ne kadar Sürprizbozan içerdiği hakkında açıkçası hiç bir fikrim yok! Bu sebeple filmi izlememiş olanların bu sayfayı kapatıp, kendilerine en yakın sinema salonunda, en uygun seansı belirledikten sonra ufaktan yola koyulmalarını öneriyorum.  Bu uyarının haricinde, yazı genel olarak bir Civil War güzellemesidir, gayet taraflıdır ve bu taraflılığa dil uzatanların başına tiz zamanda Thor’un çekici insindir! Bu kısıma kadar okumaya devam ettiğinize göre filmi izlediğinizi var sayıyor ve büyük bir tarafgirlikle devam ediyorum o halde!

cV1

Malumunuz Civil War, Marvel alemindeki süper güçlülerin ve süper oyuncaklara sahip güçsüzlerin birbirine kafalama daldığı, kimin elinin kimin taytının cebine girdiğinin de belli olmadığı bir seridir. Son 15 yılda çizgi roman arenasının karşımıza itelediği en hınzır dehalardan biri olan Mark Millar ile  Steve McNiven’ın 2006 yılında yarattığı ve öykü evreninin en geniş çaplı kırılmalarından birine ev sahipliği yapan 7 sayılık bir seriydi Civil War. Aradan 10 yıl geçmesine rağmen, Marvel dünyasında ve fanlar arasında yarattığı sükse etkisinden neredeyse hiçbir şey yitirmiş değil!

Haliyle tüm Marvel evrenine yayılmış olan böyle bir seriyi, Captain America’nın –özde olmasa bile sözde soloperformans sergilediği(!!!) öyküsüne sığdırabilmek de ciddi cesaret işi! Bu çaptaki All Star seçkilerinin önümüzdeki yıllarda daha da kalabalıklaşacağı düşünüldüğünde; “Böylesine geniş bir macerayı, az sayıda karakterle bu kadar aceleci bir şekilde uyarlamaya gerek var mıydı?” sorusu ise başlı başına bir tartışma konusu tabi! Biz bu noktaların üstüne basmadan, mümkün mertebe etrafından dolanmak suretiyle irdeleyeceğiz filmi. Sebep? Ah doğru tahmin! Çünkü alabildiğine taraflıyız evet!

Civil War’ın Çıkış Noktası Nedir Peki?

Çizgi seride, kozmosun belası Nitro’nun yüzlerce insanın hayatından eden ve milyonlarca dolarlık hasara sebep olan aptallığından dolayı hükümet, yaşanan bu yıkımın bilançosunu kostümlü dostlarımıza kesebilmek adına, kahramanlarımızın kimliklerinin kamuoyuna açıklanmasını talep eder. Süper kankalarımız her ne kadar yüzlerce insanın hayatını kurtarsalar da; verdikleri hasar küçümsenecek cinsten değildir. Sistem, kostümlü dostlarımızı kontrol altında tutma, daha kaba tabirle her biri bir nevi kamu çalışanına dönüştürmek ister. Bu “tasmalama” talebi, zaten tuzu kuru olan hiper zengin züppemiz Tony Stark tarafından yarım ağızla kabul edilir fakat Cap, Luke Cage ve beraberlerindeki süper güçlü saz ekibimiz bu öneriye karşı çıkar. Marvel dünyası ikiye ayrılır. Adamantium pençeler, vibranium kalkanla çarpışır ve evlere şenlik bir “özgürlük mücadelesi” başlar falan ve de filan…

cV3

Yukarıda da belirttiğim gibi, yedi sayıya yayılan –ki evveliyatı ve sonrasındaki serilerle de organik bağını hesaba katmamak olmaz- bir seriyi iki buçuk saatlik bir filmin içine tıkıştırmak riskli bir iş. Bu sebeple çizgi roman sayfalarındaki derinliği, olduğu gibi sinema filmden talep etmek oldukça saçma! Zaten Marcus ve McFeely ikilisi ellerindeki kili yoğurup olabilecek en anatomisi düzgün heykeli çıkarmışlar ortaya. Nihayetinde Cap ile sevdiceği Sharon’un iki taraf arasında kalan dillere destan aşk öyküsünün, Red Skull’un esamesinin bile okunmamasının, direnişin can damarlarından biri olan Luke Cage’in ateş altında yarım yamalak yaşatmaya çalıştığı aile saadetinin, Adamantium pençelerin ve daha nicelerinin yokluğu kanıksanacak bir durum değil! Zaten sinematik evrenlerin bu analitik eksikliklerini yadırgama inadımızdan kurtulmadığımız sürece, uyarlamalardan tat alabilmemiz im-kan-sız!

Peki Kaptan Amerika: Kahramanların Savaşı, iskeletinden bağımsız düşünüldüğünde bizlere neler sunuyor? Her bir detay için ayrı ayrı paragraflar doldurmak yerine, filmin niş kısımlarını bir kaç maddeye bölmek istiyorum izninizle. Şöyle ki;

Crossbones’u Harcadınız Be!

The Purge: Anarchy’deki performansıyla yeni Punisher olmaya en üst sıralardan aday olan (hemen saldırıya geçmeyin o zamanlar Jon Bernthal falan yoktu tabi ortada!) Frank Grillo suretinde hayat bulan Crossbones, perdeye epey yakışmış! Zımba gibi bir girizgahla filmin lezzetini arttıran bu kötü karakterin yolculuğunun kısa sürmesi az buz bir trajedi değil bizim için. Tamam bir filmi sırtlayıp götürecek kalibreden yoksundu, ama biraz daha kostümlü super kahramanı haşat etseydi işimize gelirdi hani! Kızgın değiliz ama bir miktar kırıldık sayın Russogiller!

cv6

Aksiyon mu Yoksa Karambol mü?

Russo Kardeşler, serinin bir önceki halkası olan Winter Soldier’da kareografik açısından zengin ve epey kalorili bir film çıkarmışlardı karşımıza. Politik altyapının tutarlılığının yanı sıra, temiz aksiyon konusunda da cömert davrandıkları için alkışlamıştık kendilerini. Fakat Civil War’da bu cömertliği yinelediklerini söyleyebilmek epey zor. Kahramanlar mı birbirini dövüyor, yoksa aktüel kamera mı izleyiciyi dövüyor belli değil! Yakın plan dövüş sahnelerindeki karmaşa, gereğinden hızlı kesmeler bir süre sonra cidden göz yoruyor! Bir de kopya kalitesinden mi kaynaklı emin değilim ama ghosting içinde kaldığımızı da dipnot olarak eklemek istedim. Sonuç olarak neredeyse bütün durağan sahnelerde “Hah tamam! Böyle iyi! Lütfen birbirinize saldırmayın! Kan dökmeyin! Barışın!” diye yalvarmak zorunda kaldıysak sebebi yerinde duramayan aksiyon kamerasıdır!

Yorumlar