Marvel Süper Kahraman Dosyaları: Invisible Woman

Şimdi Fantastic Four diğer Marvel çizgi romanlarının  yanında pek sevilmez, hatta aramızda “Bön Föntöstök Dörtlö Sövmöm!” diye dalgası da vardır, ama genel olarak Marvel evreniyle kıyaslandığında sığ gelen karakter skalasına antipati duyanlara hak vermemek mümkün değil. “Şimdi bir dörtlü yaratalım, her bireyi dört elementi temsil etsin, nasıl?” fikrini -hele de daha sonra çıkan Tony Stark gibi karakterlerden sonra- 21. yüzyılda yaşayan pek çok insan banal bulabilir. Ancak sonra yazılan senaryolar en azından Susan Storm’un kişiliğini fazlasıyla öne çıkararak geliştirmiştir.

Bana gelince, Marvel karakterleriyle tanışmam o dönemlerdeki çoğu çocuk gibi  video kasetleri sayesinde olmuştu ve Fantastic Four’un kesin çizgilere sahip, sert mizaçlı muadilleri arasından sıyrılıp favorilerimden biri haline gelmesi uzun sürmemişti. Bunun sebebi neydi? Reed ve Sue, annemin neredeyse bebekken bana izlettiği Space: 1999’dan tanıdık gelen karı-koca skalasına mı oturmuşlardı, yoksa bir çocuğa  göre (en azından bana) fazla buhranlı gelen Marvel karakterleri arasında kolları ve bacakları uzayan bir adamı sevimli mi bulmuştum, hepsi olabilir.

Pekala bu kadar giriş fazla bile, karaktere gelelim:

Daha ilk kapakta "Yapamıyorum!" diye acizliğini belirten bir "süper kahraman".

Daha ilk kapakta “Yapamıyorum!” diye acizliğini belirten bir “süper kahraman”.

Genel Bakış

Susan Storm, -tabii ki- Stan Lee ve Jack Kirby tarafından Fantastic Four’un kurucu üyesi olarak 1961’de yaratılır. Marvel tarafından Gümüş Çağ’da yaratılmış ilk kadın süper kahramandır. Süper kahraman dediğime bakmayın; ilk başta sadece tek gücü vardır, o da görünmez olmak. Bu sonradan değişecek ve Sue Storm, Marvel’in en dengesiz güce sahip karakterlerinden biri haline gelecektir.

Görünmez olmak tabii günlük yaşam içinde bizim “Gerçek Hayatta Yapmak İstediğimiz 10 Büyü” listemize girebilir, ancak 1960’ların Soğuk Savaş psikolojisi yansımış bol radyasyonlu, şehir patlatmalı, dünyayı yok etmeye çalışmalı  ve güç gösterili çizgi roman dünyasında pek bir işe yaramaz ve Sue’yu sürekli “Damsel in Distress” durumunda bırakır ki, o dönemin kurguları için idealdir; kadroda hem güzel hem özel bir kadın var, başı da bağlı çocukları ahlaksızlığa özendirme durumu yok, hem de sürekli kurtarılması gerek, daha ne olsun?

O son cümle olmasaymış yine bir nebze kurtarılabilirmiş.

O son cümle olmasaymış yine bir nebze kurtarılabilirmiş.

Görünmezlik konusunda bir husus daha var, o da Stan Lee’nin orijinal fikri bu gücün klasik şekilde işlenmesi, yani karakterin görünmez olabilmek için elbiselerini çıkarması gerektiğidir. Ancak bu bir çizgi romanda fazla erotik kaçacağı düşüncesiyle değiştirilir ve Sue bu işi kostümüyle halleder.

Ancak dediğim gibi, salt görünmezlik takım üyelerinin yanında çok pasif ve sönük kalmaya başlayınca, Sue’nun güçleri 1964’te başka obje ve insanları görünmez yapmak, kuvvet alanları yaratmak ve Psişik Saldırı (Psionic Blast) atabilmek olarak geliştirilir. Buna rağmen Sue’nun takım içindeki etkisi değişmez, Reed’in sağ kolu olarak kalır. Ta ki, John Byrne yazar kadrosuna katılıp da “Şu ablaya bir el atalım,” diyene kadar.

Byrne’nin yazarlığında Sue çok daha kararlı ve özgüvene sahip bir karakter olmakla kalmaz, becerileri de artar ki, bunlara daha detaylı olarak sonra değineceğim.

Böyle de bir durum var, evet.

Böyle de bir durum var, evet.

Yazıda verdiğim çizgi roman örneklerine bakarken Reed’e özellikle “Senin kadın aklın almaz, bu benim gibi süper zekalı bir erkeğin yapabileceği bir iş,” gibi diyaloglarından ötürü bol bol küfredebilirsiniz, ama bilin ki suç onda değil. Hatta pek çok sitede “Keşke Sue Namor ile evlenseymiş,” diyenler olmuştur. Reed’in seksist cümleleri, o dönemde son derece olağan karşılanmaktaydı maalesef. Yani Sue Namor ile de evlenseydi de farklı muamele görmeyecekti (Hatta daha kötü olacaktı, Namor’un ne kadar çapkın olduğu düşünülürse!) Reed Susan’ı asla aldatmaz. Standart “Severim ama gerekirse döver, yola getiririm,” adamıdır. Sonra (1970 ortalarından itibaren) zaten epeyce düzeltirler. Gelişimi görebilmeniz için modern orijin hikayelerinden de bazı kareler koydum.

Kimdir?

Susan, Long Island’da Franklin ve Mary Storm’un kızı olarak dünyaya gelir, Johnny adında bir de erkek kardeşi olacaktır. Franklin Storm dünyaca ünlü bir cerrahtır ama aynı başarıyı aile babası rolünde gösterememiştir; Sue yıllar sonra annesiyle babasının sürekli kavga ettiklerini ve onu görmezden geldiklerini, çocukluğunda hep görünmez biriymiş gibi hissettiğini açıklayacaktır.

Franklin, eşiyle birlikte onuruna verilen bir yemeğe giderken kaza yapar ve Mary ölümcül şekilde yaralanır. Franklin’e bir şey olmamıştır, karısının hayatını kurtarmaya çalışır ama başaramaz. Bu trajik olaydan sonra, “Karımı bile kurtaramadım, ben bir işe yaramam!” diye depresyona girer ve doktorluğu bırakıp kendini kumara verir. Tabii ki bu gidişin sonu iyi gelmez, Franklin borçlanır ve borçlandığı mafya babasının adamlarından birini kazara öldürünce hapse girer. Susan’dan onu ziyarete gelmemesini ve Johnny’e öldüğünü söylemesini ister. Bu nedenle Sue, sert bir mizacı olmamasına rağmen insanlara kolay güvenmeyen bir kadın olarak büyür.

A.k.a. Artık devir değişti, artık o kadar da seksist değiliz.

A.k.a. Artık devir değişti, artık o kadar da seksist değiliz.

Ancak trajik aile geçmişine rağmen çoğu kadından şanslı -ya da şanssız- olduğunu söyleyebiliriz; Sue hayatının erkeğiyle tanıştığında henüz 17 (aslında 12, sonra büyütülür) yaşındadır. Babasının hapiste olması nedeniyle teyzesiyle yaşarken Reed Richards ile karşılaşır. Reed koleje gitmektedir, tabii ki süper zekalıdır ve çok havalıdır.

Sue da kendi çapında az değildir, okulun ödüllü yüzme takımının kaptanıdır, tam Amerikan rüyası yani. Üstelik kolej için California’ya gider ve aktrisliğe de soyunur. Ancak hayatını değiştiren olay Reed’in başının altından çıkar.

sue_10

Şimdi kızlar, üniversitede hoşlandığınız çocuk süper zekalı olsa, uzay mühendisliği (atom fiziği diyelim gerçi Türk raconuna daha uygun, ve tamam biliyorum, Türkiye’de erkek arkadaşınız ancak Tübitak’tan atılır ama hani hayal kurun işte) okusa ve bir gün size gelip de “Şey selam, benim süper bir gemi projem var ama devlet bütçe vermeyi kesti, ben de prototiple bir test sürüşü yapmaya karar verdim ki geminin ne kadar süper olduğunu görsünler, ben de ödeneği geri alayım. Benimle gelir misin?” dese cevabınız ne olurdu bilmiyorum, ama Sue heyecanla kabul etmiştir. Sanırım groupie’likten doğan ilk kadın süper kahramandır ki, ne diyeyim, 1960’ların ataerkilliğine yakışır. Sırf kendini yaksa iyi, test pilotu Ben ve kardeşi Johnny’nin katılmasına ısrar eden de odur.

sue_2

Sonrası malum. Test sürüşü sırasında uzayda yüksek radyasyona maruz kalan ekip, görev dönüşü kendilerinde değişiklikler tespit ederler ve bu güçlerini insanlığın yararına kullanmak için Fantastic Four adını alarak birlikte çalışmaya başlarlar. Yani erkek arkadaşınıza yaranmak isterken, kendinizi birden radyasyon yemiş bir süper kahraman olarak bulabilirsiniz. Ekibin bu yıllarda geçen ilk maceralarında Susan’ın kod adı, Invisible Girl‘dür.

Bu yazı, "Süper Kahraman Dosyaları" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar