İnsan Olmanın Etiği Üzerine Düşündüren Bir Başyapıt: Doktor Moreau’nun Adası

“Bu dünyanın aklı başında olduğuna dair inancımı kaybettiğimi itiraf etmeliyim.”

İnsan aklının merak duygusuyla ya da tamamen karanlık tarafının etkisinde bir esriklikle yaratabileceği şeylerin sınırının neler olabileceğini hiç düşündünüz mü? İnsanı , ister yaradılmış, ister evrimleşmiş bir omurgalı türü olarak ele alın, sonuç itibarıyla düşünebilmesi ve olaylar arasında neden-sonuç ilişkisi kurabilmesi yönünden en tehlikeli canlı türü olduğunu kabul etmek zorundasınız. Ancak modern insan, yani Homo sapiens; yani düşünen, konuşan, çıkarımlar yapabilen, kendi türünü toplu bir şekilde imha edebilen, duygulanıma sahip dik yürüyen omurgalı (Homo erectus), bilimsel olarak bakıldığında, neticede yalnızca tüm bu saydıklarımızı yapabilen bir memeli türünden başka bir şey değildir. Merak, korku, şefkat, acıma, kin, nefret ve türler üzerinde hâkimiyet kurma arzusu gibi birçok duygunun benliğinde savaş halinde olduğu, içgüdüleriyle hareket etmeyi unutmuş ve vücutlarındaki kaçınılmaz hormonal salgılanmanın ve etkilerinin esiri olmuş, bunu kontrol altına almayı bile beceremeyen zayıf bir türdür insan aslen.

Her şey merakla başladı.

Her şey merakla başladı.

Bu nasıl taşlamadır ey yazar, sen insan değil misin sanki? diyenler olabilir. Ne yazık ki ben de bir Homo sapiens’im. Benim de duygularım ve hormonlarım sonsuz bir mücadele halinde; kararlar alıyorum, sözler veriyorum, bunları bozuyorum, aldatıyorum, aldanıyorum, düşünüyorum, eyliyorum. Ama yaşamının, en azından fiziksel yaşamının günün birinde son bulacağını, günün birinde ölümcül bir yara aldığında ya da ölümcül bir hastalığa tutulduğunda öleceğini bilerek yaşayan yegâne türün bir temsilcisi olarak, bu farkındalığı sağlayan ve bunun etkisiyle vicdanını ve içindeki sesleri dinlemeye çalışan bir insanım.

Ben böyleyim. Benim gibi olun.

İthaki Yayınları’nın bilimkurgu severlere yaptığı en son ve en büyük kıyaklardan biri, gelmiş geçmiş en büyük bilimkurgu eserlerini yeniden bizlerle buluşturmak oldu. Bu güzel eserlerden biri de, benim en çok sevdiğim ve kurgusunun gücüne en çok hayran olduğum yazarlardan biri olan H.G. Wells’in unutulmaz klasiği Doktor Moreau’nun Adası. Tüyler ürperten, insanın kanını donduran ve modern insanı, insanın bilimsel merakının varacağı korkunç neticeleri sorgulatan bu güçlü eser hiç şüphe yok ki Wells’in en iyi eseri. Hatta bana kalırsa dönemdaşları arasında, daha da ileri gitmem gerekirse günümüze dek uzanan süreçte kaleme alınmış en etkileyici eser.

Herbert George Wells

Herbert George Wells

İnsan dedik. Duygulanabilen, bir dereceye kadar var edebilen ama yok etme gücü neredeyse sınırsız olan canlıdır dedik. Ya da meseleyi, bunu demeye getirdik. Peki insan, doğanın var ettiği şeyleri değiştirmeye, en bozulmaz düzeni bozmaya kalkarsa neler olur? Buna cüret etmenin bile doğuracağı sonuçlardan haberdar mıdır?

Doktor Moreau’nun Adası, tipik bir kazazede anlatısı olarak başlıyor. Yolculuk ettiği gemi batınca küçük bir sandalla kurtulmaya çalışan Edward Prendick, onu ölümün eşiğinden çekip alan, hayvanlarla ve tuhaf insanlarla yüklü bir gemide gözlerini açıyor ve burada kendisini hayata döndüren eski bir tıp öğrencisi olan Montgomery ile tanışıyor. Çok geçmeden, gemide birçok hayvan ve Montgomery’nin çok tuhaf görünümlü bir uşağı olan iri yarı bir adam olduğunu fark ediyor. Nihayet küçük bir adaya vardıklarında, Montgomery ve hayvanları almaya geliyorlar fakat huysuz gemi mürettebatı gemisinde Prendick’i istemediği için, o da diğerleriyle birlikte bu uğursuz adaya gitmek durumunda kalıyor. Prendick, Montgomery’yi almaya gelen yaşlı adamı ve beraberindeki, yerli halka, dahası insana hiç benzemeyen adamları gördüğünde tekinsiz bir hisse kapılıyor ancak başka seçeneği olmadığı için adaya gidiyor. Ve bu zoraki misafirliği süresince akıllara zarar şeylere tanık oluyor. Çünkü ada, eski bir tıp doktoru olan ve hayvanlar üzerinde dirikesim tekniğiyle yaptığı etik olmayan araştırmaları yüzünden İngiltere’de tepki çeken Doktor Moreau’nun çeşitli hayvanları fiziksel olarak değiştirip dönüştürdüğü, başka türlerle karıştırdığı ve onlara başta konuşmayla beraber başka insani özellikleri de dikte ettiği bir yerdir.

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar