Artemis: Ay, Suç İşlemek İçin Doğru Yer Olmayabilir

Gök cisimleri arasında en çok tanıdığımız, yakın olduğumuz ve ziyaret ettiğimiz biricik doğal uydumuz olan Ay, edebiyat açısından bol bol kullanılan bir malzeme olmuştur. Jules Verne’lerden Ursula K.Le Guin’lere birçok yazar hayal güçlerinde ona da yer vermiştir. Ay Zalim Bir Sevgilidir mesela, çok iyi bir kitaptı. Özellikle bilimkurgu, meşrebi itibari ile Ay’ı kendisine meze yapmayı çok sever. Bu sefer elimdeki kitap yine söz konusu uydu ile ilgili bir bilimkurgu romanı.

Marslı’yı okudunuz mu? Yakın geçmişte yayınlanan ve çok sevilen bilimkurgu eserlerinden bir tanesi olduğunu söyleyebiliriz. Kimimiz sevdi kimisi beğenmedi, tam bilimkurgu değil diyenimiz oldu -haklılık payı var- işin o kısmı ayrı. Bu yazımda söz konusu kitabın yazarı Andy Weir’in yeni romanı Artemis üzerinden konuşacağım.

Ama önce okumayanlar için Marslı kitabı için yazdığım tanıtım yazısını şuraya bırakıyorum:

Bilimkurgu Türünde Bir Robinson Crusoe Hikayesi – Marslı

Gelelim Ayda neler olduğuna. Şimdiden söyleyeyim çok acayip işler dönüyor.

Yaşamın Yeni Adresi: Artemis

Efendim, Ay adındaki doğal uydumuzun koloni kurulmak sureti ile yaşanacak bir gök ismi olduğu zamanlarda geçiyor hikaye. İnsanlık dünya dışı hayatı şimdilik en yakın adreste bulmuş durumda; onu da kendileri inşa ederek. Beş adet kubbeden -Armstrong, Conrad, Aldrin, Bean ve Sheppard, isimler saygı duruşu olmuş- oluşan Artemis adlı şehir, Ay yüzeyinde yaşanacak şimdilik tek yer. Belli bir yere kadar -kendilerine yetecek kadar- sanayileşmiş olan şehrin en büyük geçim kaynağı tahmin edileceği üzere turizm. Uzay seyahati için en heyecan verici durak olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil. İçişlerinde özerk bir yönetime sahip olan bir yerleşke. Artemis’te her şey günlük gülistanlık giderken kargo elemanı olarak çalışan Jasmine “Jazz” Bashara ile tanışıyoruz.

Bilimkurgu edebiyatındaki güçlü kadın karakterlere bir yenisini ekleyin: Jazz. Suudi kökenli, altı yaşından beri Artemis’te yaşayan Jasmine, zamanının çoğunu kargo paketleri teslim ederek ve çoğu zaman bu paketlerde kaçak mal taşıyarak para kazanmaya çalışıyor. Yaşam şartları bayağı zorlayıcı Artemis’in. Babası ile arası bozulduktan sonra hayata tek başına devam eden ve bunun içinde bayağı badass bir hale bürünmüş durumda. Suç işlemekle arası iyi olan ve sulandırılmış -ve bedava- biraya hayır demeyen Jazz günün birinde hayatını değiştirecek bir teklif alır…

Artemis ekonomisini kökünden sarsacak ve güç dengelerini tamamıyla değiştirecek bir sabotaj görevi. Öyle ki Ay yüzeyinde, sıfır oksijen ortamında, tek başına ölümcül seviyede bir iş. Normal şartlarda eninde sonunda bir düzene sebep olacak olan bu hadisenin sonuçları hiç de tahmin edilemez yerlere varır. Bütün Artemis ya yok olacak ya da ekonomik olarak yerle bir olacak. Her iki durumda da Jazz kaybeden taraf olarak gözüküyor…

Dibine Kadar Bilim

Bir önceki kitabında da gördüğümüz üzere yazar Andy Weir dersine çalışmadan kitap yazmıyor. Yazacağı kurgu ile ilgili teknik detay, ayrıntılara elinden geldiğince fazla mesai ayırdığını okuyunca fark edeceksiniz. Ay’da kurulacak bir koloni nasıl olmalı, itiyaçları ve gereksinimleri, insanların motivasyonları neler olurdu gibi. Bunları tek tek ele alıp hepsi üzerinde emek harcadığı anlaşılıyor. Özellikle yapısı itibari ile birbirleri ile sürekli iletişim halinde ve paylaşımda bulunan meslek kolları -kaynakçı, madenci vs- hakkında bulabildiği bütün bilgileri kullanmaya çalışmış. NASA projesi gibi kitap yazmış. Hal böyle olunca da işin bilim ve teknik tarafında yanlış, eksik kabul edilebilir olmuyor pek.

Bununla birlikte kurgu için neyin daha iyi devamlılık sağlayacağını dikkatle ele aldığı aşikar. Misal Marslı kitabında Mark Watney’in botanik uzmanı olması bu eserin devamlılığı ve tutarlılığı için yapılmış en önemli hamle. Yazarın bu durumu kurgunun çıkış noktası, yaratım sebebi olarak seçtiği bariz. Diğer türlü Mars yüzeyinde bir bilgisayar programcısı kalmış olsaydı “uzay korsanlığı” görme şansımız yoktu.

Andy Weir

Olaylar Olaylar

Artemis’in kurgusu üzerine konuşacak olursak beni tatmin etti diyebilirim. Basit bir polisiye ya da alıştığımız ve klişe olmuş hırsız-polis hikayelerinin dışında olmuş. Artemis’te polis olmadığını da hesaba katarsak ya ne olacaktı, değil mi. Noir bir hikaye var. Ana karakter bıçak kemiğe dayanmış bir vaziyette canını kurtarma peşinde. Ama aynı zamanda kendisini aklaması lazım. Elinizde olabilecek en kısıtlı imkanlar var -Dünya’da bile değilsiniz, düşünün- ve her şeyi başarmak size düşüyor. Bu noktada sorun yok. Benim dikkatimi çeken şey hikayenin temposu.

Giriş kısmı bir nevi turistik gezi, tanıtım turu şeklinde geçtiği için günahı yok. Devamında da fena gitmeyen tempo, ortalara doğru düşüşe geçti. Başına ilk belayı aldığı yerden sonra akış yavaşlamaya başladı. Tamam, soluklanmak iyidir. Paldır küldür gitmeyelim ancak bir yanda saatleri sayarken -kurgu içerisinde- ağırdan almak pek olmadı. İşin güzel tarafı yazar, dananın kuyruğunun kopacağı yeri başarıyla kotarmış. Sonunda geldiğimiz nokta beklediğim gibi bir final oldu.

Kurgu adı altında ne okuyorsam okuyayım hikaye beni içine almadan, esir etmeden bir şeyler eksik kalıyor. Hele ki bilimkurgu olduğu zaman hayal gücümle olaylara zihnimde yeniden şekil vermeyi çok severim. Artemis bu noktada üzerine düşeni yerine getirmiş. Ancak daha dinamik olmasını tabi ki isterim.

Konsantre Birleşmiş Milletler

Artemis sakinleri için doğru bir tanımlama oldu sanırım. Kitaba dair en çok sevdiğim şey yer verdiği etnik çeşitlilik. Her milletten insana rastlamanın mümkün olduğu bu topluluk bir tabunun yıkılışı olmuş adeta; uzayda ABD’nden habersiz kuş uçmayacak, adamlar süper güç abi. O iş öyle olmuyor.

Evvela ana karakter, Jazz. Kendisi Suudi Arabistan vatandaşı ve Suudi olanlar Artemis’te kaynak işlerini tekellerine almış durumdalar. Alüminyum işini kapanların Brezilyalı olmaları ve Macarların başka bir sektörü elinde tutması gibi. Toplum olarak herkes üzerine düşeni yerine getiriyor, ekonomi bu meslek grupları tarafından idame diliyor. Yazarın kurguladığı toplumu böyle bir görev dağılımı etrafında inşa etmesi birçok açıdan mantıklı bir yaklaşım. Öncelikle mesleklerin ve ihtiyaçların sürekli tedarik edileceği zincirler oluşmuş durumda. Herkes ne yapması gerektiğini biliyor. Bununla beraber sosyolojik olarak ortaya çıkabilecek sürtüşmeler en aza indirgeniyor. Kültürel farklar ve iletişim sorunları gibi. Bir örnek; lisedeyken öğetmenlerimizden bir tanesi, yabancı personelin çalıştığı bir gemide kimseyle el hareketleri ile iletişim kurmaya ya da daha fenası el şakası yapmaya kalkışmayın demişti. Zira yapacağınız bir hareket o insanın yaşadığı toplumda hakaret anlamına geliyor olabilir. Mantıklı mı, evet.

Jazz özelinde biraz daha konuşmak istiyorum. Hayatını bize kendisi anlatan karakterimiz, Ursula K.Le Guin kitaplarında karşıma çıkan kadın karakterleri hatırlattı. En son Anlatış kitabını okumuştum ve oradaki ana karakter yaşamı pahasına amacı için dağları ayakları altında almış, hikayeler için canını ortaya koymuştu. Güçlü kadın karakter edebiyatta zaman zaman eksikliğini gördüğüm bir durum. Andy Weir’in Jazz’ı bu duruma karşı başarıyla yaratılmış. Ağzı bozuk, kafasına göre yaşayan, aşırı zeki, kendini ifade etmeyi bilen ve otoriter bir tipleme olmuş. Pasif olduğu tek bir an yok gibi ve asıl önemli olanda bu. Kurguyu ilerletebilmesi.

Teknik Terimlerden Bol Ne Var

Aynen öyle. Kitap bu konuda bayağı bayağı coşmuş durumda. Yazar elini hiç de korkak alıştırmamış. Bu durumdan şu noktada şikayetçiyim; okurun kitaba kendisini tam olarak vermesini zorlaştırıyor. Çoğuna aşina olduğumuz terimler, yöntemler var evet lakin bazı yerlerde Google açıp ‘bu tam olarak ne’ diye baktığımı biliyorum. Bilimkurgu okumayı seven ve bilimsel kurgulara pozitif yaklaşan okurlar açısından pek sorun yok. Ancak türle arası bu kadar iyi olmayanlar için problem olabilir.

Kenya kimin aklına geldi! Çok zekice olmuş. Yazar az evvel bahsettiğime benzer başka bir tabuyu daha yıkıyor; uzay yarışını süper güç olmuş devletler kazanacak. Hayır efendim Kenya ve onunla birlikte tüm dünya kazanıyor. Çok basit bir coğrafi bilgi ile dünya halkları hep beraber hareket ediyor. İlk okuduğum anda “çok iyi lan” dediğim bir kısım oldu ve devamında gelen açıklamalar ile iyice tatmin oldum. Andy Weir genellikle duymaya alıştığımız fikirlere ters, yeni alternatifler üretmiş. Sıfırdan bir gelecek inşa ediyor. Haziran konmak yerine hepsini kendisi kurgulamış. Bu durumda bana da yaşasın Kenya, yaşasın Nairobi demek düşüyor.

Efendim…

…sona gelirken eserin dış görünüşü için muazzam olmuş demek istiyorum. Renkler ve doku birbiri ile oldukça uyumlu ve merak uyandırıcı. İthaki Yayınları mum kapak dediğimiz tekniğin hakkını vermiş. Bununla birlikte çeviri, eserin esprili ve samimi dilini korumayı başarmış.

Bilimkurgu dünyasında uzun süredir beklenen Artemis, gökyüzümüzün en sevilen misafiri üzerinde yaşanan -ya da yaşanması olası politik ve ekonomik entrikaları başarıyla dile getirmiş. Noir uzayda bir başkadır diyerek sizleri Aldrin kubbede bekliyorum…

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar